Lem'alar

Lem'alar, Fihrist, 719. sayfadasınız.

hassas mizan-ı adalete, elbette bu kâinatın Sâni-i Zülcelâl'nden başkası müdahale edemeyecek." Hem bütün esbap o Sâni-i Zülcelâlin dest-i kudretinin bir perdesi olduğunu anlayacak... Ve o Sâni-i Zülcemâlin hem Vâhid olduğuna, hem mevcudiyetine hayranlık içinde, güneşin vücuduna inandığı gibi iman edecek.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE:.... 566
اُدْعُ اِلٰى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ * 1
âyetinin bir nüktesi ve "Hakem" İsm-i Âzamının bir cilvesi olup, "Beş Nokta" ile izah edilmiştir.
Birinci Nokta: İsm-i Hakem'in tecelli-i âzamı şu kâinatı öyle bir kitab-ı kebir hükmüne getirmiştir ki; o kitab-ı kebirin zemin yüzü, bir sayfası ve her müzeyyen bahçe, bir satırı ve her süslü çiçeği ve yapraklı ağacı, bir kelimesi suretinde halketmiştir. O halde, şu kâinat baştan başa Hakîm-i Zülcelâl'in eserleriyle süslenmiş. Hem kendi san'atını kendisi müşahede edip, hem de nâmütenahi gözlerle birbirine baktıran ve birbiri içinde çok deliller ve vecihlerle nakkaşının vücuduna şehadet eden ve daima mizan ve intizam içinde tazelenen ve her küçük bir çekirdekte koca bir ağacı derceden ve herbir ağaçta koca kâinatın fihristesini yerleştiren ve her bahar sayfasını murassa nişan ve münakkaş hediyelerle süsleyip, huzurunda resmi geçit ettiren ve her an bu masnuatının lisanıyla medh ü senâsını teganni ettiren bu azametli ve hikmetli kudrete, hangi tesadüfün haddi var ki, parmak uzatabilsin?
İkinci Nokta: "İki Mesele"dir.
Birinci mesele: Nihayet kemâlde bir cemâl ve nihayet cemâlde bir kemâl, kendini görmek ve göstermek istemesine ve tanıttırıp sevdirmesine mukabil, iman ile Onu tanımayı ve ubudiyetle kendini Ona sevdirmeyi ders veriyor.
İkinci meselesi: Bütün kuvvetiyle şirki reddedip kabul etmeyen bu hikmetli intizam-ı mükemmel, hem vahdeti, hem istiklâl ve infirada iktiza ettiğini izah etmekle beraber, koca kâinatı umum ahval ve keyfiyatiyle mizan-ı adl ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i Mutlak'a şirk ve küfür ile acz isnad etmek ne kadar büyük bir hatâ ve tevhid ile iman etmek, ne kadar doğru hak ve hakikatlı bir mukabele olduğunu bildiriyor.
Üçüncü Nokta: Sâni-i Kadir, ism-i Hakem ve Hakim'iyle, kâinatta en ziyade hikmetlere medar ve mazhar kıldığı insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve insan dairesi içinde de, rızkı bir merkez hükmüne getirmiş. İnsanda şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla ism-i Hakem'in parlak bir surette cilvesinin göründüğünü ve yüzer fenlerde herbir fennin bir cihete ism-i Hakem'in cilvesini tarif ettiğini; (meselâ fenn-i tıb, fenn-i kimya, fenn-i ziraat, fenn-i ticaret ve hâkeza) bu fenlerin herbirisinin kat'i şehadetleriyle, ihtiyar ve irade, kasd ve meşieti gösteren bu hadsiz intizamat ve hikmetleri o Sâni-i Hakim umum kâinata verdiği gibi, en küçük bir zihayatta ve en küçük bir çekirdekte dahi dercetme

hassas mizan-ı adalete, elbette bu kâinatın Sâni-i Zülcelâl'nden başkası müdahale edemeyecek." Hem bütün esbap o Sâni-i Zülcelâlin dest-i kudretinin bir perdesi olduğunu anlayacak... Ve o Sâni-i Zülcemâlin hem Vâhid olduğuna, hem mevcudiyetine hayranlık içinde, güneşin vücuduna inandığı gibi iman edecek. ÜÇÜNCÜ NÜKTE:.... 566 اُدْعُ اِلٰى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ * 1 âyetinin bir nüktesi ve "Hakem" İsm-i Âzamının bir cilvesi olup, "Beş Nokta" ile izah edilmiştir. Birinci Nokta: İsm-i Hakem'in tecelli-i âzamı şu kâinatı öyle bir kitab-ı kebir hükmüne getirmiştir ki; o kitab-ı kebirin zemin yüzü, bir sayfası ve her müzeyyen bahçe, bir satırı ve her süslü çiçeği ve yapraklı ağacı, bir kelimesi suretinde halketmiştir. O halde, şu kâinat baştan başa Hakîm-i Zülcelâl'in eserleriyle süslenmiş. Hem kendi san'atını kendisi müşahede edip, hem de nâmütenahi gözlerle birbirine baktıran ve birbiri içinde çok deliller ve vecihlerle nakkaşının vücuduna şehadet eden ve daima mizan ve intizam içinde tazelenen ve her küçük bir çekirdekte koca bir ağacı derceden ve herbir ağaçta koca kâinatın fihristesini yerleştiren ve her bahar sayfasını murassa nişan ve münakkaş hediyelerle süsleyip, huzurunda resmi geçit ettiren ve her an bu masnuatının lisanıyla medh ü senâsını teganni ettiren bu azametli ve hikmetli kudrete, hangi tesadüfün haddi var ki, parmak uzatabilsin? İkinci Nokta: "İki Mesele"dir. Birinci mesele: Nihayet kemâlde bir cemâl ve nihayet cemâlde bir kemâl, kendini görmek ve göstermek istemesine ve tanıttırıp sevdirmesine mukabil, iman ile Onu tanımayı ve ubudiyetle kendini Ona sevdirmeyi ders veriyor. İkinci meselesi: Bütün kuvvetiyle şirki reddedip kabul etmeyen bu hikmetli intizam-ı mükemmel, hem vahdeti, hem istiklâl ve infirada iktiza ettiğini izah etmekle beraber, koca kâinatı umum ahval ve keyfiyatiyle mizan-ı adl ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i Mutlak'a şirk ve küfür ile acz isnad etmek ne kadar büyük bir hatâ ve tevhid ile iman etmek, ne kadar doğru hak ve hakikatlı bir mukabele olduğunu bildiriyor. Üçüncü Nokta: Sâni-i Kadir, ism-i Hakem ve Hakim'iyle, kâinatta en ziyade hikmetlere medar ve mazhar kıldığı insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve insan dairesi içinde de, rızkı bir merkez hükmüne getirmiş. İnsanda şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla ism-i Hakem'in parlak bir surette cilvesinin göründüğünü ve yüzer fenlerde herbir fennin bir cihete ism-i Hakem'in cilvesini tarif ettiğini; (meselâ fenn-i tıb, fenn-i kimya, fenn-i ziraat, fenn-i ticaret ve hâkeza) bu fenlerin herbirisinin kat'i şehadetleriyle, ihtiyar ve irade, kasd ve meşieti gösteren bu hadsiz intizamat ve hikmetleri o Sâni-i Hakim umum kâinata verdiği gibi, en küçük bir zihayatta ve en küçük bir çekirdekte dahi dercetme