Dördüncü İşaret: İsm-i Ferd'in güneş gibi zâhir cilve-i âzamını gayet mâkul ve hadsiz kolaylıkla kabul ettiren ve şirkin muhaliyetini ve nihayet derecede akıldan uzak olduğunu gösteren burhanlardan üç tanesini beyan ediyor.
Birincisi: Zât-ı Ferd'in hadsiz kudretine nispeten en büyük şeyin icadı, en küçük bir şeyin icadı gibi kolay ve suhûletli olduğunu, bir baharı, bir çiçek kadar bir ağacı, bir meyve kadar rahatça icad edip idare ettiğini ve bu keyfiyet-i icad eğer müteaddit esbaba verilse, vahdetten kesrete girildiği için, en küçük birşeyin icadı, en büyük birşeyin icadı gibi pek çok masraflı, pek çok müşkilâtlı, pek çok zahmetli olduğunu temsilleriyle ispat eder.
İkincisi: Mevcudatın icadı ya ibdâ ve ihtira suretiyle hiçten ve yoktan olacak veyahut inşa ve terkip suretiyle anâsır ve eşyadan toplamakla olacak. Bu iki sûrette icad-ı eşya Zât-ı Ferd-i Vâhid'e verilmez de esbaptan istenilse, hadsiz derece müşkilâtlı ve suubetli ve gayr-ı mâkul, belki de pek çok muhalâtı intaç edecek. Eğer cilve-i Ferdiyete ve sırr-ı Ehadiyete verilse, bir kibrit çakar gibi, eserleriyle azameti anlaşılan nihayetsiz kudretiyle, hiçten ve ademden veyahut anâsır ve eşyadan toplamak sûretiyle âyine-i ilmindeki muayyen ilmi kalıplarla, hadsiz derece kolaylıkla ve suhûletle eşyanın icad edildiği görülecek."
Üçüncüsü: Eğer bütün eşyanın icadı bir Zât-ı Ferd-i Vâhid'e verilse, bir tek şey gibi kolay olduğunu; ve eğer esbaba ve tabiata havale edilse bir tek şeyin vücudu umum eşya kadar müşkilatlı olduğunu, üç şirin temsil ile izah eder.
Birinci temsil: Bin nefere ait bir vaziyet ve idare, o bin neferi idare eden bir zâbite havale edilse ve bir nefer de on zâbitin idaresine verilse, bin neferin idaresinin ne kadar kolay olduğunu ve bir neferin idaresinin ne kadar müşkilâtlı olduğunu...
İkinci temsil: Ayasofya gibi kubbeli bir câmiin kubbesindeki taşların muallâkta durmaları ve o vaziyeti teşkil etmeleri taşlardan istenilse, nihayet derecede suûbetli olduğunu ve bir ustadan o vaziyet istenilse, nihayet derecede kolay olduğunu...
Üçüncü temsil: Küre-i Arz, Zât-ı Ferd-i Vâhid'in bir memuru olarak hareket etse, o hareketten hâsıl olan haşmetli ve azametli neticelerin gayet suhûletle husûlü, vahdetteki kolaylığı gösterdiği gibi; şirk ve küfür yolunda aynı neticeleri istihsal etmek için, Küre-i Arzdan milyonlar defa büyük, hadsiz hesapsız cirmleri hudutsuz bir mesafede Küre-i Arzın etrafında, hem Küre-i Arzın mihver-i yevmisi üzerindeki devri gibi yirmi dört saatte bir def'a; hem mihver-i senevisi üzerindeki devri gibi her senede bir defa dolaştırmak gibi suûbet ve müşkilâtın en dehşetlisi olan bir vaziyetini kabul etmek lâzım geldiğini; ve esbap ve tabiata icad verenler "kitap, saat, fabrika ve saray misalleriyle" echeliyetlerin en antikasını irtikâb ettiklerini izah eder.
Beşinci İşaret: Müdahale-i gayrı şiddetle reddeden hâkimiyet-i İlâhiyedir لَوْ كَانَ فِيهِمَۤا اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا 1 âyetinin sırrıyla ve
Dördüncü İşaret: İsm-i Ferd'in güneş gibi zâhir cilve-i âzamını gayet mâkul ve hadsiz kolaylıkla kabul ettiren ve şirkin muhaliyetini ve nihayet derecede akıldan uzak olduğunu gösteren burhanlardan üç tanesini beyan ediyor.
Birincisi: Zât-ı Ferd'in hadsiz kudretine nispeten en büyük şeyin icadı, en küçük bir şeyin icadı gibi kolay ve suhûletli olduğunu, bir baharı, bir çiçek kadar bir ağacı, bir meyve kadar rahatça icad edip idare ettiğini ve bu keyfiyet-i icad eğer müteaddit esbaba verilse, vahdetten kesrete girildiği için, en küçük birşeyin icadı, en büyük birşeyin icadı gibi pek çok masraflı, pek çok müşkilâtlı, pek çok zahmetli olduğunu temsilleriyle ispat eder.
İkincisi: Mevcudatın icadı ya ibdâ ve ihtira suretiyle hiçten ve yoktan olacak veyahut inşa ve terkip suretiyle anâsır ve eşyadan toplamakla olacak. Bu iki sûrette icad-ı eşya Zât-ı Ferd-i Vâhid'e verilmez de esbaptan istenilse, hadsiz derece müşkilâtlı ve suubetli ve gayr-ı mâkul, belki de pek çok muhalâtı intaç edecek. Eğer cilve-i Ferdiyete ve sırr-ı Ehadiyete verilse, bir kibrit çakar gibi, eserleriyle azameti anlaşılan nihayetsiz kudretiyle, hiçten ve ademden veyahut anâsır ve eşyadan toplamak sûretiyle âyine-i ilmindeki muayyen ilmi kalıplarla, hadsiz derece kolaylıkla ve suhûletle eşyanın icad edildiği görülecek."
Üçüncüsü: Eğer bütün eşyanın icadı bir Zât-ı Ferd-i Vâhid'e verilse, bir tek şey gibi kolay olduğunu; ve eğer esbaba ve tabiata havale edilse bir tek şeyin vücudu umum eşya kadar müşkilatlı olduğunu, üç şirin temsil ile izah eder.
Birinci temsil: Bin nefere ait bir vaziyet ve idare, o bin neferi idare eden bir zâbite havale edilse ve bir nefer de on zâbitin idaresine verilse, bin neferin idaresinin ne kadar kolay olduğunu ve bir neferin idaresinin ne kadar müşkilâtlı olduğunu...
İkinci temsil: Ayasofya gibi kubbeli bir câmiin kubbesindeki taşların muallâkta durmaları ve o vaziyeti teşkil etmeleri taşlardan istenilse, nihayet derecede suûbetli olduğunu ve bir ustadan o vaziyet istenilse, nihayet derecede kolay olduğunu...
Üçüncü temsil: Küre-i Arz, Zât-ı Ferd-i Vâhid'in bir memuru olarak hareket etse, o hareketten hâsıl olan haşmetli ve azametli neticelerin gayet suhûletle husûlü, vahdetteki kolaylığı gösterdiği gibi; şirk ve küfür yolunda aynı neticeleri istihsal etmek için, Küre-i Arzdan milyonlar defa büyük, hadsiz hesapsız cirmleri hudutsuz bir mesafede Küre-i Arzın etrafında, hem Küre-i Arzın mihver-i yevmisi üzerindeki devri gibi yirmi dört saatte bir def'a; hem mihver-i senevisi üzerindeki devri gibi her senede bir defa dolaştırmak gibi suûbet ve müşkilâtın en dehşetlisi olan bir vaziyetini kabul etmek lâzım geldiğini; ve esbap ve tabiata icad verenler "kitap, saat, fabrika ve saray misalleriyle" echeliyetlerin en antikasını irtikâb ettiklerini izah eder.
Beşinci İşaret: Müdahale-i gayrı şiddetle reddeden hâkimiyet-i İlâhiyedir لَوْ كَانَ فِيهِمَۤا اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا 1 âyetinin sırrıyla ve