tetabuk ederse, cezâlet bütün cevânibiyle husûle gelir. Aksi halde lâfzın nazmına müteveccih olsa, sanki çorak bir yere ve aldatıcı bir serap içine düşmüş gibi, tasannu ve riyanın içine düşer.
Tabiat-ı belâgatten inhirafın sırrı şudur: Acemler, saltanat-ı Arabın cazibesiyle müncezip ve müsta'reb olduğundan san'at-ı lafız onlarda ehemmiyet kesp etti. Ve Araplarla olan ihtilâtları neticesinde Kur'ân-ı Kerimin belâgatinin esası ve onun ma'kes-i esâlibinin televvünü olan Mudarî kelâmın melekesi ifsat oldu. Zira o melekenin madeni—acemlerin hisleri ve mizaçları değil—ancak kavm-i Mudar'ın hisleri ve mizaçlarıdır. Binaenaleyh, hubb-u lâfız müteahhirînin ekseriyetini heveslendirip meşgul etmiştir.
Zeyl:
Lâfzın tezyini, ancak tabiat-ı mânâ iktiza ettiği zaman bir ziynet olur. Sûret-i mânânın şaşaası, ancak meâl ona izin verdiği zaman mânâ için bir haşmet olur. Tenvir-i üslûp, ancak maksudun istidadı üslûba muavenet ettiği zaman bir cezâlet olur. Letafet-i teşbih, ancak maksudun münasebeti üzerine tesis edildiği ve matlup da o letafetten razı olduğu zaman bir belâgat olur. Hayalin azamet ve cevelânı, hakikati incitmediği ve onu istiskal etmediği ve onun üzerine sümbül verip ona bir misâl olduğu zaman belâgate dâhil olur. Bu şartlara dair câmî misâller görmek istersen, temsille alâkalı mezkûr âyetlere bakabilirsin.
tetabuk ederse, cezâlet bütün cevânibiyle husûle gelir. Aksi halde lâfzın nazmına müteveccih olsa, sanki çorak bir yere ve aldatıcı bir serap içine düşmüş gibi, tasannu ve riyanın içine düşer.
Tabiat-ı belâgatten inhirafın sırrı şudur: Acemler, saltanat-ı Arabın cazibesiyle müncezip ve müsta'reb olduğundan san'at-ı lafız onlarda ehemmiyet kesp etti. Ve Araplarla olan ihtilâtları neticesinde Kur'ân-ı Kerimin belâgatinin esası ve onun ma'kes-i esâlibinin televvünü olan Mudarî kelâmın melekesi ifsat oldu. Zira o melekenin madeni—acemlerin hisleri ve mizaçları değil—ancak kavm-i Mudar'ın hisleri ve mizaçlarıdır. Binaenaleyh, hubb-u lâfız müteahhirînin ekseriyetini heveslendirip meşgul etmiştir.
Zeyl:
Lâfzın tezyini, ancak tabiat-ı mânâ iktiza ettiği zaman bir ziynet olur. Sûret-i mânânın şaşaası, ancak meâl ona izin verdiği zaman mânâ için bir haşmet olur. Tenvir-i üslûp, ancak maksudun istidadı üslûba muavenet ettiği zaman bir cezâlet olur. Letafet-i teşbih, ancak maksudun münasebeti üzerine tesis edildiği ve matlup da o letafetten razı olduğu zaman bir belâgat olur. Hayalin azamet ve cevelânı, hakikati incitmediği ve onu istiskal etmediği ve onun üzerine sümbül verip ona bir misâl olduğu zaman belâgate dâhil olur. Bu şartlara dair câmî misâller görmek istersen, temsille alâkalı mezkûr âyetlere bakabilirsin.