İkinci Mesele:
Kelâmda sihr-i beyânî tecellî ettiği zaman a'râzlar cevherlere, mânâlar cisimlere, cemâdât zîervaha ve nebâtat ukalâya inkılâp eder. Aralarına mükâleme ve mübahaseyi atmakla ya adavete veya muhabbete isal eder ve hayâlin nazarında cemâdat raks eder. Buna bir misâl istersen şu beyte gir:
يُنَاجِينِى اْلاِخْلاَفُ مِنْ تَحْتِ مَطْلِهِ فَتَخْتَصِمُ اْلاٰمَالُ وَالْيَاْسُ فِى صَدْرِى 1
Yani, "Mumâtalâ-i hak perdesi altında hulfü'l-va'd benimle konuşuyor. Der: Aldanma! Onun için, sînemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar; o mütezelzil hane olan sadrımı harap ediyorlar."
Veyahut yerin yağmurla muaşaka ve şekvâsını dinle. İşte:
تَشَكّٰى اْلاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ وَتَرْشُفُ مَۤاءَهُ رَشْفَ الرُّضَابَ 2
Yani, "Arz, yağmurun geç gelmesini ona teşekkî eder. Mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer."
Bu güzel suret, geciken yağmurla buluşan kurak toprağın vız vız gibi bir sesi çıkartmasıyla sümbül vermiştir.
Evet, her bir hayalde bu misâl gibi bir dane-i hakikat bulunmak şarttır. Ve her mecaz şişesi içinde bir sirac-ı hakikat bulunmalıdır. Yoksa hayalî belâgat, aslı esası olmayan bir hurafe olur ve hayretten başka hiçbir fayda vermez.
Üçüncü Mesele:
Kelâmın kemâli ve cemâli ve elbise-i beyânı, üslûp iledir. Üslûp ise, hakikatlerin suretidir ve temsilî istiarenin parçalarından teşekkül eden kalıb-ı meânîdir.
İkinci Mesele:
Kelâmda sihr-i beyânî tecellî ettiği zaman a'râzlar cevherlere, mânâlar cisimlere, cemâdât zîervaha ve nebâtat ukalâya inkılâp eder. Aralarına mükâleme ve mübahaseyi atmakla ya adavete veya muhabbete isal eder ve hayâlin nazarında cemâdat raks eder. Buna bir misâl istersen şu beyte gir:
يُنَاجِينِى اْلاِخْلاَفُ مِنْ تَحْتِ مَطْلِهِ فَتَخْتَصِمُ اْلاٰمَالُ وَالْيَاْسُ فِى صَدْرِى 1
Yani, "Mumâtalâ-i hak perdesi altında hulfü'l-va'd benimle konuşuyor. Der: Aldanma! Onun için, sînemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar; o mütezelzil hane olan sadrımı harap ediyorlar."
Veyahut yerin yağmurla muaşaka ve şekvâsını dinle. İşte:
تَشَكّٰى اْلاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ وَتَرْشُفُ مَۤاءَهُ رَشْفَ الرُّضَابَ 2
Yani, "Arz, yağmurun geç gelmesini ona teşekkî eder. Mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer."
Bu güzel suret, geciken yağmurla buluşan kurak toprağın vız vız gibi bir sesi çıkartmasıyla sümbül vermiştir.
Evet, her bir hayalde bu misâl gibi bir dane-i hakikat bulunmak şarttır. Ve her mecaz şişesi içinde bir sirac-ı hakikat bulunmalıdır. Yoksa hayalî belâgat, aslı esası olmayan bir hurafe olur ve hayretten başka hiçbir fayda vermez.
Üçüncü Mesele:
Kelâmın kemâli ve cemâli ve elbise-i beyânı, üslûp iledir. Üslûp ise, hakikatlerin suretidir ve temsilî istiarenin parçalarından teşekkül eden kalıb-ı meânîdir.