Sanki o parçalar, "meyve" lâfzının meyve bahçesini, "mübareze" lâfzının meydan-ı harbi göstermesi gibi, birer hayalî sinematograftır.
Hem temsiller, eşya mabeynindeki münasebetlerin ve nizam-ı kâinattaki in'ikâsatın sırrı üzerine müessestir. Ve her bir iş bir şeyleri hatırlatır. Meselâ, hilâlin Süreyya'da görünmesiyle, medar-ı maişetlerinin en mühimmi hurma ağacı olan sahra insanının zihninde, hurma ağacından sarkan bir salkımın eskimiş ve takavvüs etmiş beyaz bir dalını hatıra getirir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde bu temsil حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 1 şeklinde tasvir edilmiştir.
Temsil üslûbunun faydası şudur: Mezkûr âyetlerde olduğu gibi, mütekellim, temsilî istiareler vasıtasıyla derinlerde olan kökleri izhar eder ve müteferrik mânâlara îsal eder. Ve muhatap onun bir tarafına elini koyduğu zaman, geri kalan kısmını kendisine çekmeye muvaffak olur ve ittisalin vasıtasıyla ona intikal eder. Demek mütekellim, üslûbun bir köşesini muhataba gösterse, muhatap tedricen tamamını—velev bir derece karanlık da olsa—görebilir. Binaenaleyh, beliğ kelâmın tavsifinde bir mücevheratçının, "Beliğ kelâm, fikrin delik açtığı şeydir." ve bir meyhanecinin, "İlim çömleğinde pişirilen şeydir." ve bir devecinin, "Yularından tutup mânâ ağılında yatırdığın şeydir." dediklerini işiten kimse, onların meşgul oldukları san'atın mülâhazasıyla maksadın tamamına intikal eder.
Üslûbun teşekkülü hususundaki hikmet ise şudur: Mütekellim iradesiyle seslenip kalbin karanlık köşelerinde yatan manaları uyandırdığında, sanki o manalar çıplak, yalın ayak çıktıklarından hayale girerler. Ve o hayal hazinesinde buldukları San'at veya tevaggul veya ülfet veya ihtiyaç sebebiyle tevellüd etmiş olan hazır suretleri giyerler. Lâakal başlarına onlardan bir yazmayı sarar veya bir renkle boyanırlar. Kitapların dibacelerindeki "beraatü'l-istihlâl" diye tabir edilen
Sanki o parçalar, "meyve" lâfzının meyve bahçesini, "mübareze" lâfzının meydan-ı harbi göstermesi gibi, birer hayalî sinematograftır.
Hem temsiller, eşya mabeynindeki münasebetlerin ve nizam-ı kâinattaki in'ikâsatın sırrı üzerine müessestir. Ve her bir iş bir şeyleri hatırlatır. Meselâ, hilâlin Süreyya'da görünmesiyle, medar-ı maişetlerinin en mühimmi hurma ağacı olan sahra insanının zihninde, hurma ağacından sarkan bir salkımın eskimiş ve takavvüs etmiş beyaz bir dalını hatıra getirir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde bu temsil حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 1 şeklinde tasvir edilmiştir.
Temsil üslûbunun faydası şudur: Mezkûr âyetlerde olduğu gibi, mütekellim, temsilî istiareler vasıtasıyla derinlerde olan kökleri izhar eder ve müteferrik mânâlara îsal eder. Ve muhatap onun bir tarafına elini koyduğu zaman, geri kalan kısmını kendisine çekmeye muvaffak olur ve ittisalin vasıtasıyla ona intikal eder. Demek mütekellim, üslûbun bir köşesini muhataba gösterse, muhatap tedricen tamamını—velev bir derece karanlık da olsa—görebilir. Binaenaleyh, beliğ kelâmın tavsifinde bir mücevheratçının, "Beliğ kelâm, fikrin delik açtığı şeydir." ve bir meyhanecinin, "İlim çömleğinde pişirilen şeydir." ve bir devecinin, "Yularından tutup mânâ ağılında yatırdığın şeydir." dediklerini işiten kimse, onların meşgul oldukları san'atın mülâhazasıyla maksadın tamamına intikal eder.
Üslûbun teşekkülü hususundaki hikmet ise şudur: Mütekellim iradesiyle seslenip kalbin karanlık köşelerinde yatan manaları uyandırdığında, sanki o manalar çıplak, yalın ayak çıktıklarından hayale girerler. Ve o hayal hazinesinde buldukları San'at veya tevaggul veya ülfet veya ihtiyaç sebebiyle tevellüd etmiş olan hazır suretleri giyerler. Lâakal başlarına onlardan bir yazmayı sarar veya bir renkle boyanırlar. Kitapların dibacelerindeki "beraatü'l-istihlâl" diye tabir edilen