Şualar

Şualar, On Dördüncü Şuâ, 453. sayfadasınız.

çarşıya ve mecma-ı nas büyük camilere gitmeyen ve çok tazyik ve sıkıntı verildiği halde, bütün emsali menfîlere muhalif olarak istirahati için birtek defa hükûmete müracaat etmeyen ve yirmi sene zarfında hiçbir gazeteyi okumayan ve dinlemeyen ve merak etmeyen ve tam iki sene Kastamonu'da ve yedi sene başka menfâlarında bütün yakın ve görüşen dostlarının şehadetiyle, küre-i arz yüzündeki boğuşmaları ve harpleri ve sulh olmuş ve olmamış ve daha kimler harp ettiklerini bilmeyen ve merak etmeyen ve sormayan ve üç sene yakınında konuşan radyoyu üç defadan başka dinlemeyen ve hayat-ı ebediyeyi imha eden ve hayat-ı dünyeviyeyi dahi elem içinde eleme, azap içinde azaba çeviren küfr-ü mutlaka karşı galibâne Risale-i Nur ile mukabele ettiğine onun ile imanlarını kurtaran yüz bin şahidin şehadetiyle ispat eden ve Kur'ân'dan tereşşuh eden Risale-i Nur ile ölümü yüz bin adam hakkında idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çeviren bir adama bu derece ilişmek ve meyus etmek ve onu ağlatmakla, o mâsum yüz binler kardeşlerini ağlatmaya hangi kanun var? Hangi maslahat var? Adalet namına emsalsiz bir gadir olmaz mı? Ve kanun hesabına, emsalsiz bir kanunsuzluk değil mi?
Eğer bu taharrilerde bazı vazifedar memurların itiraz ettikleri gibi derseniz ki, "Sen ve bir iki risalen rejime ve usulümüze muhalif gidiyorsunuz."
Elcevap: Evvelen, bu yeni usulünüzün, münzevîlerin çilehanelerine girmeye hiçbir hakkı yoktur.
Saniyen: Bir şeyi reddetmek ayrıdır, kalben kabul etmemek ayrıdır ve amel etmemek bütün bütün ayrıdır. Ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. İdare ve âsâyişe ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur. Hattâ, Hazret-i Ömer'in (r.a.) taht-ı hâkimiyetindeki Hıristiyanlara kanun-u şeriatı ve Kur'ân'ı inkâr ettikleri halde ilişilmiyordu. Hürriyet-i fikir ve serbestiyet-i vicdan düsturu ile,

çarşıya ve mecma-ı nas büyük camilere gitmeyen ve çok tazyik ve sıkıntı verildiği halde, bütün emsali menfîlere muhalif olarak istirahati için birtek defa hükûmete müracaat etmeyen ve yirmi sene zarfında hiçbir gazeteyi okumayan ve dinlemeyen ve merak etmeyen ve tam iki sene Kastamonu'da ve yedi sene başka menfâlarında bütün yakın ve görüşen dostlarının şehadetiyle, küre-i arz yüzündeki boğuşmaları ve harpleri ve sulh olmuş ve olmamış ve daha kimler harp ettiklerini bilmeyen ve merak etmeyen ve sormayan ve üç sene yakınında konuşan radyoyu üç defadan başka dinlemeyen ve hayat-ı ebediyeyi imha eden ve hayat-ı dünyeviyeyi dahi elem içinde eleme, azap içinde azaba çeviren küfr-ü mutlaka karşı galibâne Risale-i Nur ile mukabele ettiğine onun ile imanlarını kurtaran yüz bin şahidin şehadetiyle ispat eden ve Kur'ân'dan tereşşuh eden Risale-i Nur ile ölümü yüz bin adam hakkında idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çeviren bir adama bu derece ilişmek ve meyus etmek ve onu ağlatmakla, o mâsum yüz binler kardeşlerini ağlatmaya hangi kanun var? Hangi maslahat var? Adalet namına emsalsiz bir gadir olmaz mı? Ve kanun hesabına, emsalsiz bir kanunsuzluk değil mi? Eğer bu taharrilerde bazı vazifedar memurların itiraz ettikleri gibi derseniz ki, "Sen ve bir iki risalen rejime ve usulümüze muhalif gidiyorsunuz." Elcevap: Evvelen, bu yeni usulünüzün, münzevîlerin çilehanelerine girmeye hiçbir hakkı yoktur. Saniyen: Bir şeyi reddetmek ayrıdır, kalben kabul etmemek ayrıdır ve amel etmemek bütün bütün ayrıdır. Ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. İdare ve âsâyişe ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur. Hattâ, Hazret-i Ömer'in (r.a.) taht-ı hâkimiyetindeki Hıristiyanlara kanun-u şeriatı ve Kur'ân'ı inkâr ettikleri halde ilişilmiyordu. Hürriyet-i fikir ve serbestiyet-i vicdan düsturu ile,