Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hadiseleri varken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüz binden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere mukàbil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i neviye ve akıl alâkadarlığıyla onların haline o derece acıdı ve mahzun ve me'yus ve cehennem azabı gibi elemler alırken ve o perişan âleme girdiğine bin pişman olurken, birden hikmet-i Kur'âniye imdadına yetişti, اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ 1 dürbününü verdi. "Bak" dedi. Baktı, gördü ki:
اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 2 tecellîsiyle Rahmân, Rahîm, Rezzâk, Mün'im, Kerîm, Hafîz gibi çok esmâ-i İlâhiyenin her biri, birer güneş gibi
مَا مِنْ دَۤابَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا * 3
وَكَأَيِّنْ مِنْ دَۤابَّةٍ لاَ تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ * 4
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِۤى اٰدَمَ 5 اِنَّ اْلاَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ * 6
gibi âyetlerin burçlarında tulû ettiler. O insan ve hayvan dünyasını rahmetle, ihsanla doldurup bir nevi muvakkat cennete çevirdiler. Ve bu şâyân-ı temâşâ,
Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hadiseleri varken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüz binden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere mukàbil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i neviye ve akıl alâkadarlığıyla onların haline o derece acıdı ve mahzun ve me'yus ve cehennem azabı gibi elemler alırken ve o perişan âleme girdiğine bin pişman olurken, birden hikmet-i Kur'âniye imdadına yetişti, اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ 1 dürbününü verdi. "Bak" dedi. Baktı, gördü ki:
اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 2 tecellîsiyle Rahmân, Rahîm, Rezzâk, Mün'im, Kerîm, Hafîz gibi çok esmâ-i İlâhiyenin her biri, birer güneş gibi
مَا مِنْ دَۤابَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا * 3
وَكَأَيِّنْ مِنْ دَۤابَّةٍ لاَ تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ * 4
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِۤى اٰدَمَ 5 اِنَّ اْلاَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ * 6
gibi âyetlerin burçlarında tulû ettiler. O insan ve hayvan dünyasını rahmetle, ihsanla doldurup bir nevi muvakkat cennete çevirdiler. Ve bu şâyân-ı temâşâ,