Eğer مِنْ شَجَرَةٍ 'deki ة , ة kalsa, o vakit makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan üç (993) eder, tevafuka zarar vermeyen cüz'î ve sırlı beş farkla Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevafukla mânâsının dahi muvafakatine binaen ona işaret eder.
Dördüncü cümlesi: نُورٌ عَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللهُ لِنُورِهِ 1 'dir ki, dokuz yüz doksan dokuz (999) ederek sırlı birtek farkla Risaletü'n-Nur adedi olan dokuz yüz doksan sekiz (998)'e tevâfukla mânâsının kuvvetli münasebetine binaen işaret derecesinde remzeder.
Beşinci cümlesi: مَنْ يَشَۤاءُ cümlesi gayet cüz'î bir farkla Risaletü'n-Nur Müellifinin ismiyle meşhur bir lâkabına tevafukla mânâsı baktığı gibi bakıyor. Eğer يَشَۤاءُ 'daki mukadder zamir izhar edilirse مَنْ يَشَۤاؤُهُ olur, tam tamına tevafuk eder.
Bu âyet nasıl ki Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de tarih-i telifine ve tekemmülüne tam tamına tevafukla remzen bakıyor.
كَمِشْكٰوةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فِى زُجَاجَةٍ * 2
cümlesi كَمِشْكٰوةٍ 'daki tenvin vakıf yeri olmadığından nun sayılmak ve فِى زُجَاجَةٍ vakıf yeri olduğundan ة , ﻫ olmak cihetiyle bin üç yüz kırk dokuz (1349) ederek, Resâili'n-Nur'un en nuranî cüzlerinin telifi hengâmı ve tekemmül zamanı olan bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihine tam tamına tevafukla işaret eder.
Hem اَلْمِصْبَاحُ فِى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ 3 cümlesi bin üç yüz kırk beş (1345) ederek Resâili'n-Nur'un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihine tam tamına tevafuk eder. Çünkü şeddeli ر , iki ر ; şeddeli ن , iki ن ; şeddeli
Eğer مِنْ شَجَرَةٍ 'deki ة , ة kalsa, o vakit makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan üç (993) eder, tevafuka zarar vermeyen cüz'î ve sırlı beş farkla Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevafukla mânâsının dahi muvafakatine binaen ona işaret eder.
Dördüncü cümlesi: نُورٌ عَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللهُ لِنُورِهِ 1 'dir ki, dokuz yüz doksan dokuz (999) ederek sırlı birtek farkla Risaletü'n-Nur adedi olan dokuz yüz doksan sekiz (998)'e tevâfukla mânâsının kuvvetli münasebetine binaen işaret derecesinde remzeder.
Beşinci cümlesi: مَنْ يَشَۤاءُ cümlesi gayet cüz'î bir farkla Risaletü'n-Nur Müellifinin ismiyle meşhur bir lâkabına tevafukla mânâsı baktığı gibi bakıyor. Eğer يَشَۤاءُ 'daki mukadder zamir izhar edilirse مَنْ يَشَۤاؤُهُ olur, tam tamına tevafuk eder.
Bu âyet nasıl ki Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de tarih-i telifine ve tekemmülüne tam tamına tevafukla remzen bakıyor.
كَمِشْكٰوةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فِى زُجَاجَةٍ * 2
cümlesi كَمِشْكٰوةٍ 'daki tenvin vakıf yeri olmadığından nun sayılmak ve فِى زُجَاجَةٍ vakıf yeri olduğundan ة , ﻫ olmak cihetiyle bin üç yüz kırk dokuz (1349) ederek, Resâili'n-Nur'un en nuranî cüzlerinin telifi hengâmı ve tekemmül zamanı olan bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihine tam tamına tevafukla işaret eder.
Hem اَلْمِصْبَاحُ فِى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ 3 cümlesi bin üç yüz kırk beş (1345) ederek Resâili'n-Nur'un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihine tam tamına tevafuk eder. Çünkü şeddeli ر , iki ر ; şeddeli ن , iki ن ; şeddeli