ON YEDİNCİ ÂYET
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ 1'deki فُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ 2 'nün makam-ı cifrîsi şeddeli ل 'lar birer ل ve şeddeli ك bir ك sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ederek, Harb-i Umumînin başlangıcı zamanında Resâili'n-Nur'un başlangıcı olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin tarih-i telifine tam tamına tevafukla beraber, şeddeli ك iki ك sayılmak cihetiyle 1349 ederek, Harb-i Umumînin verdiği sarsıntılar zamanında Resâili'n-Nur'un حَسْبِىَ اللهُ 3 diyerek ehl-i dünyadan hiçbir yerde himaye görmeden, belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkülât içinde envâr-ı Kur'âniyeyi neşrettikleri aynı tarihe tam tamına tevafuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi âyetler, en müşkül zaman olan bu asra dahi hususî bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şakirtlerine hususî iltifat edip iltifatlarıyla teşci ederler.
Bu âyet, sâbık âyetler gibi münasebet-i mâneviyesi gerçi zâhiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resâili'n-Nur ile bir nevi münasebeti vardır. Şöyle ki:
On üç senedirHaşiye bu âyet Risaletü'n-Nur Müellifinin ve sonra has şakirtlerinin mağripten sonra bir vird-i hususîleridir. Hem bu âyetin mânâsına bu zamanda tam mazhar ve herkes onlardan çekinmesinden fütur getirmeyerek حَسْبِىَ اللهُ deyip mütevekkilâne müşkülât-ı azîme içinde envâr-ı imaniyeyi ve
ON YEDİNCİ ÂYET
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ 1'deki فُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ 2 'nün makam-ı cifrîsi şeddeli ل 'lar birer ل ve şeddeli ك bir ك sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ederek, Harb-i Umumînin başlangıcı zamanında Resâili'n-Nur'un başlangıcı olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin tarih-i telifine tam tamına tevafukla beraber, şeddeli ك iki ك sayılmak cihetiyle 1349 ederek, Harb-i Umumînin verdiği sarsıntılar zamanında Resâili'n-Nur'un حَسْبِىَ اللهُ 3 diyerek ehl-i dünyadan hiçbir yerde himaye görmeden, belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkülât içinde envâr-ı Kur'âniyeyi neşrettikleri aynı tarihe tam tamına tevafuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi âyetler, en müşkül zaman olan bu asra dahi hususî bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şakirtlerine hususî iltifat edip iltifatlarıyla teşci ederler.
Bu âyet, sâbık âyetler gibi münasebet-i mâneviyesi gerçi zâhiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resâili'n-Nur ile bir nevi münasebeti vardır. Şöyle ki:
On üç senedirHaşiye bu âyet Risaletü'n-Nur Müellifinin ve sonra has şakirtlerinin mağripten sonra bir vird-i hususîleridir. Hem bu âyetin mânâsına bu zamanda tam mazhar ve herkes onlardan çekinmesinden fütur getirmeyerek حَسْبِىَ اللهُ deyip mütevekkilâne müşkülât-ı azîme içinde envâr-ı imaniyeyi ve