Şualar

Şualar, Fihrist, 925. sayfadasınız.

mak, tâ ebede kadar elini yetiştirmek ve temin-i istikbal-i ebedî etmek ve Hâlık-ı Âlem'in muhatabı, hem dostu olmak istersen, Zât-ı Ehad ve Samed olan Cenâb-ı Rabbi'l-Âlemin Hazretlerine tevhid ile tam i'tisam eyle. Ve illâ zîhayat ve zîşuur içindeki imtiyazın kemâl ve saltanatın bâd-ı hevâ olup, mahlûkatın pek bedbahtı ve mevcudâtın çok sefili ve hayvanâtın en biçaresi ve zîşuurun en hüzünlü ve gamlı ve elemlisi ve azaplısı olacağını, delâil-i akliye ve nakliye ve kat'iye ile tefhim ediyor.
İKİNCİ MAKAM:.... 41
Üç muktazîdir.
Birinci muktazî: Tevhid ve vahdâniyeti aklına sığdıramayıp, kabul edemeyen, bilakis şirk içine hâh nâ-hâh girenleredir.
Her fiil bir fail ister. Hâkim-i münferidliğin şe'n ve muktazîsi, istiklâl ve başkasının müdahalesini reddetmektir. Bir tek işte müstebidâne iki âmir hâkim bulunamaz, bulunsa ihtilâl başlar. İntizam bozulur, herc ü merc olur.
Temsilleriyle nur-u vahdeti akıl ve kalbin merkezinde ay gibi parlatır, güneş gibi şuâlandırır bir kimyâ-yı saâdettir.
İkinci muktazî: Vahdaniyeti kabulde akıl ve ruha son derece bir sühûlet ve şirkte müşkil bir suûbet bulunmasıdır. Çünkü göz önünde olan hayvanât ve nebâtâtın ihyâ ve imâtesi kendi kendine hem dâvâ, hem delildir. Bunlarda hiçbir kimsenin tesiri olamadığını ve bu ef'âlin sırf bir emr-i Rabbâni ile olduğunu takdir ve tasdik edemeyen şeklen insan olanlar kendi vücutlarını divanece nefy ve inkâr etmişlerdir. Bütün mevcudâtı adem-i zâhirinden vücud-u hariciyeye çıkaran Zât-ı Bârî'ye intisab ve istinad, bir neferin bir kumandan-ı âzama intisab ve istinadıyla arkasındaki küllî kuvvetlere dayanarak tek başıyla bir müşiri esir ve bir şehri tehcir ve bir kal'ayı teshir ederek harikulâde bir eseri gösterdiği gibi; Kadir-i Mutlak'ın meşîet ve iradesiyle bir karınca bir Firavun'u, bir sinek bir Nemrut'u, bir mikrop bir Cebbar'ı mağlûp etmesi, akıl ve ruhu kendine yâr olanlar için sarsılmaz bir burhan, feshedilemez bir ferman olduğunu vâzıhan irâe eder.
Tevhid'in üçüncü muktazîsi: Herşeyin hilkatinde, hususiyle zîhayat masnûların evsaf ve eşkalindeki alâmet-i harikulâde o kadar aciptir ki, küçük bir çekirdek bir meyvenin, bir meyve bir ağacın, bir ağaç bir nev'in, bir nev' de dolayısıyla kâinatın küçük bir nümunesi bir misal-i asğarı, bir mücmel ve muhtasar fihristesi olduğunu ve bunlardan herbirinin lisan-ı hal ile "Beni kim yarattı, yoktan var etti ise, bütün enva' ve ecnasımı da o Hâlık halketmiştir" dâvâsını, derece-i sübuta îsal ettiğini kanaat-ı tâmme bahşeder bir halde beyan eder.
ÜÇÜNCÜ MAKAM:.... 53
Vahdet-i Bârî'nin tahakkukuna dâl olan hadsiz hüccet ve alâmetlerden üç hücceti beyan eder.

mak, tâ ebede kadar elini yetiştirmek ve temin-i istikbal-i ebedî etmek ve Hâlık-ı Âlem'in muhatabı, hem dostu olmak istersen, Zât-ı Ehad ve Samed olan Cenâb-ı Rabbi'l-Âlemin Hazretlerine tevhid ile tam i'tisam eyle. Ve illâ zîhayat ve zîşuur içindeki imtiyazın kemâl ve saltanatın bâd-ı hevâ olup, mahlûkatın pek bedbahtı ve mevcudâtın çok sefili ve hayvanâtın en biçaresi ve zîşuurun en hüzünlü ve gamlı ve elemlisi ve azaplısı olacağını, delâil-i akliye ve nakliye ve kat'iye ile tefhim ediyor. İKİNCİ MAKAM:.... 41 Üç muktazîdir. Birinci muktazî: Tevhid ve vahdâniyeti aklına sığdıramayıp, kabul edemeyen, bilakis şirk içine hâh nâ-hâh girenleredir. Her fiil bir fail ister. Hâkim-i münferidliğin şe'n ve muktazîsi, istiklâl ve başkasının müdahalesini reddetmektir. Bir tek işte müstebidâne iki âmir hâkim bulunamaz, bulunsa ihtilâl başlar. İntizam bozulur, herc ü merc olur. Temsilleriyle nur-u vahdeti akıl ve kalbin merkezinde ay gibi parlatır, güneş gibi şuâlandırır bir kimyâ-yı saâdettir. İkinci muktazî: Vahdaniyeti kabulde akıl ve ruha son derece bir sühûlet ve şirkte müşkil bir suûbet bulunmasıdır. Çünkü göz önünde olan hayvanât ve nebâtâtın ihyâ ve imâtesi kendi kendine hem dâvâ, hem delildir. Bunlarda hiçbir kimsenin tesiri olamadığını ve bu ef'âlin sırf bir emr-i Rabbâni ile olduğunu takdir ve tasdik edemeyen şeklen insan olanlar kendi vücutlarını divanece nefy ve inkâr etmişlerdir. Bütün mevcudâtı adem-i zâhirinden vücud-u hariciyeye çıkaran Zât-ı Bârî'ye intisab ve istinad, bir neferin bir kumandan-ı âzama intisab ve istinadıyla arkasındaki küllî kuvvetlere dayanarak tek başıyla bir müşiri esir ve bir şehri tehcir ve bir kal'ayı teshir ederek harikulâde bir eseri gösterdiği gibi; Kadir-i Mutlak'ın meşîet ve iradesiyle bir karınca bir Firavun'u, bir sinek bir Nemrut'u, bir mikrop bir Cebbar'ı mağlûp etmesi, akıl ve ruhu kendine yâr olanlar için sarsılmaz bir burhan, feshedilemez bir ferman olduğunu vâzıhan irâe eder. Tevhid'in üçüncü muktazîsi: Herşeyin hilkatinde, hususiyle zîhayat masnûların evsaf ve eşkalindeki alâmet-i harikulâde o kadar aciptir ki, küçük bir çekirdek bir meyvenin, bir meyve bir ağacın, bir ağaç bir nev'in, bir nev' de dolayısıyla kâinatın küçük bir nümunesi bir misal-i asğarı, bir mücmel ve muhtasar fihristesi olduğunu ve bunlardan herbirinin lisan-ı hal ile "Beni kim yarattı, yoktan var etti ise, bütün enva' ve ecnasımı da o Hâlık halketmiştir" dâvâsını, derece-i sübuta îsal ettiğini kanaat-ı tâmme bahşeder bir halde beyan eder. ÜÇÜNCÜ MAKAM:.... 53 Vahdet-i Bârî'nin tahakkukuna dâl olan hadsiz hüccet ve alâmetlerden üç hücceti beyan eder.