Şualar

Şualar, Fihrist, 940. sayfadasınız.

türlü türlü iğfâlâtlarına kapılmış mânevî hastalar, bu eczahanede kendi hastalıklarına en münasip ilacı almak için ya bütün eczahâne-i Kur'âniyenin dolaplarını ve o dolapların içindeki kavanozları birer birer arayacaklar, bulacaklar; veyahut eczahane-i Kur'âniyedeki bütün dolapların numaralarını ve her dolabın içindeki kavanoz adetlerini ve o kavanozların içindeki tiryak ve macun ve panzehiri gösteren bir listesini elde edecekler. İşte bu çok kıymettâr Fihriste'nin gördüğü vazifeden birisi budur.
ON BİRİNCİ ŞUÂ:.... 258
Denizli hapsinin bir meyvesi ve bir hatırası ve o hapsin beş gününün mahsulü olan bu risale on bir meseleyi ihtiva edip, bu parlak mesele-i imanî, dalâlet karanlıklarından kurtarıp ahlâkı tam düzeltmekte ve herbir mesele bir kitabın hakikatlarını tazammun etmektedir.
Birinci mesele:.... 259
Mahpuslara gayet büyük bir teselli verip, farz namazlarını kılmakla ve diğer günahlardan tevbe etmekle o hapis, hapse sebebiyet veren hatâlara bir keffâret olup, o hataları affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ve hapislerin hapishanede geçen bütün saatlerinin ibadet hükmüne geçmesi hakikatını bildirmekle tam teselli verir.
İkinci mesele:.... 261
Bu dünyanın fani olduğunu ve bütün zîhayatın kafile kafile arkasında kabre sevkedildiklerini ve bu sevkiyatın ya idam-ı ebedî veyahut saadet âlemine giden bir terhis tezkeresi olduğunu gayet parlak misâllerle Medrese-i Yusufiye'deki mahpuslara ispat ettiği gibi, bütün âlem-i İslâma ilân edip, ispat etmiştir.
Üçüncü mesele:.... 265
Üstadımız, Eskişehir hapsi Medrese-i Yusufiyesinin penceresinden, bir cumhuriyet bayramında oturup bakarken, karşısındaki lise mektebinin kızlarının gülerek raksettiklerini görmüş, o zaman mânevî bir sinema ile o rakseden kızların elli sene sonraki vaziyetlerini müşâhede ederek, onların kırk-ellisinin elli sene sonra kabirde toprak olarak azap çektiklerini ve on tanesinin yetmiş-seksen yaşında çirkinleşerek, gençliklerinde iffetlerini muhafaza etmediklerinden, herkesin nefret nazarlarını kendi üzerlerine çektiklerini Üstadımız görmüş, onların o acınacak hallerine gözlerinden yaşlar akıtarak ağlar ve bu ağlayışını bir kısım hapis arkadaşları merak edip sorarlar. Üstadımız da gayet açık deliller ve kuvvetli misâllerle ehl-i dalâlet ve sefahetin şimdiki şu gayr-ı meşrû keyiflerini ve eğlencelerini, elli sene sonraki istikbâl hadisâtını gösteren bir sinema bulunsa, onların bu gülmelerine ve bu gayr-ı meşrû keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklarını izah etmiş. Ve karşısına çıkan ve sefahet ve dalâleti tervic eden insî bir şeytan gibi olan şahs-ı mânevîyi çok cihetlerle ilzam ederek başını dağıtmış. Bu hususu merak edenler bu üçüncü meseleyi dikkatle okumalıdırlar.
Dördüncü mesele:.... 269
Bu meselenin Gençlik Rehberinde gayet güzel izahı var. Bazı talebeler siyaseti perde ederek, Üstadımızın yüksek fikirlerinden istifade etmek için dediler: "Küre-i

türlü türlü iğfâlâtlarına kapılmış mânevî hastalar, bu eczahanede kendi hastalıklarına en münasip ilacı almak için ya bütün eczahâne-i Kur'âniyenin dolaplarını ve o dolapların içindeki kavanozları birer birer arayacaklar, bulacaklar; veyahut eczahane-i Kur'âniyedeki bütün dolapların numaralarını ve her dolabın içindeki kavanoz adetlerini ve o kavanozların içindeki tiryak ve macun ve panzehiri gösteren bir listesini elde edecekler. İşte bu çok kıymettâr Fihriste'nin gördüğü vazifeden birisi budur. ON BİRİNCİ ŞUÂ:.... 258 Denizli hapsinin bir meyvesi ve bir hatırası ve o hapsin beş gününün mahsulü olan bu risale on bir meseleyi ihtiva edip, bu parlak mesele-i imanî, dalâlet karanlıklarından kurtarıp ahlâkı tam düzeltmekte ve herbir mesele bir kitabın hakikatlarını tazammun etmektedir. Birinci mesele:.... 259 Mahpuslara gayet büyük bir teselli verip, farz namazlarını kılmakla ve diğer günahlardan tevbe etmekle o hapis, hapse sebebiyet veren hatâlara bir keffâret olup, o hataları affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ve hapislerin hapishanede geçen bütün saatlerinin ibadet hükmüne geçmesi hakikatını bildirmekle tam teselli verir. İkinci mesele:.... 261 Bu dünyanın fani olduğunu ve bütün zîhayatın kafile kafile arkasında kabre sevkedildiklerini ve bu sevkiyatın ya idam-ı ebedî veyahut saadet âlemine giden bir terhis tezkeresi olduğunu gayet parlak misâllerle Medrese-i Yusufiye'deki mahpuslara ispat ettiği gibi, bütün âlem-i İslâma ilân edip, ispat etmiştir. Üçüncü mesele:.... 265 Üstadımız, Eskişehir hapsi Medrese-i Yusufiyesinin penceresinden, bir cumhuriyet bayramında oturup bakarken, karşısındaki lise mektebinin kızlarının gülerek raksettiklerini görmüş, o zaman mânevî bir sinema ile o rakseden kızların elli sene sonraki vaziyetlerini müşâhede ederek, onların kırk-ellisinin elli sene sonra kabirde toprak olarak azap çektiklerini ve on tanesinin yetmiş-seksen yaşında çirkinleşerek, gençliklerinde iffetlerini muhafaza etmediklerinden, herkesin nefret nazarlarını kendi üzerlerine çektiklerini Üstadımız görmüş, onların o acınacak hallerine gözlerinden yaşlar akıtarak ağlar ve bu ağlayışını bir kısım hapis arkadaşları merak edip sorarlar. Üstadımız da gayet açık deliller ve kuvvetli misâllerle ehl-i dalâlet ve sefahetin şimdiki şu gayr-ı meşrû keyiflerini ve eğlencelerini, elli sene sonraki istikbâl hadisâtını gösteren bir sinema bulunsa, onların bu gülmelerine ve bu gayr-ı meşrû keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklarını izah etmiş. Ve karşısına çıkan ve sefahet ve dalâleti tervic eden insî bir şeytan gibi olan şahs-ı mânevîyi çok cihetlerle ilzam ederek başını dağıtmış. Bu hususu merak edenler bu üçüncü meseleyi dikkatle okumalıdırlar. Dördüncü mesele:.... 269 Bu meselenin Gençlik Rehberinde gayet güzel izahı var. Bazı talebeler siyaseti perde ederek, Üstadımızın yüksek fikirlerinden istifade etmek için dediler: "Küre-i