Şualar

Şualar, Fihrist, 941. sayfadasınız.

arzı herc ü merc eden ve İslâm mukadderâtıyla alâkadar olan harb-i umumîden, aylar seneler geçtiği halde, senin merak edip alâkadar olmadığının sebebi nedir?
Üstadımız onlara gayet parlak deliller ve misâllerle izah etmiş ve demiş: "Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dâiresinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev'i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî bir vazifenin olduğunu, en büyük dairede ise en küçük bir vazifenin muvakkat ve ara sıra bulunabildiğini bu kıyas ile küçüklük ve büyüklük mâkûsen mütenasip vazifeler bulunabildiğini o talebelere daha birçok misâllerle izah ederek merak edilecek şeyin yalnız âhirete ve imana ve Allah'a hizmet yolu olduğunu bildirmiştir. Daha fazla merak edenler Dördüncü Meseleye mürâcaat edebilirler.
Beşinci mesele:.... 271
Gençlik Rehberi'nde izah edilmiştir. Gençlik, hiç şüphe yok ki, gidecek. Yaz güze ve kışa, gündüz akşama ve geceye dönmesi gibi, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişeceğini ve o fani ve geçici gençliğini iffetle istikamet dâiresinde hayrata sarfetse onunla ebedî ve bâkî bir gençliği kazanacağını bütün semâvi fermanların müjde verdiklerini, aksi takdirde sefahet ve dalâlette giden gençlik, âhiret mesuliyetini ve kabir azabını ve o gençliğin zevalinden gelen teessüfleri ve günahları ve dünyevî mücâzatları çektireceğini; ve ayn-ı lezzet içinde ziyade elemler ve belâlar bulunduğunu aklı başında her gence tasdik ettirecek derecede ayne'l-yakîn gösterip, tasdik ettirir.
Altıncı mesele:.... 272
Risale-i Nur'un her trafında kat'î ve hadsiz hüccetleri bulunan imân-ı billâh rüknünü, lise talebelerinden bir kısmı, Üstadımızın yanına gelerek soruyorlar: "Bize Hâlıkımızı tanıttır" diyorlar. Üstadımız da o gençlere; "Sizin okuduğunuz her fen, kendi lisan-ı mahsusiyle mütemadiyen Allah'tan bahsediyor, size Hâlık'ı tanıttırıyor. Siz muallimleri değil, onları dinleyiniz" diyerek, aklî ve kat'î bir çok misâl ve delilleri ele alarak gayet hârika bir şekilde o mektep talebelerine izah etmiştir ki, herkesin bu bahsi mutlaka iştiyakla okumaları lâzım ve zarurîdir.
Yedinci mesele:.... 277
Kastamonu'da lise talebelerinin "Hâlıkımızı bize tanıttır" diye suallerine karşı Üstadımız, sâbık Altıncı Meselede mekteb-i fünûnun delilleriyle verdiği dersi Denizli hapsindeki mahpuslar okumalarıyla o hapisler tam bir kanaat-ı imaniye aldıklarını Üstadımıza bildirmişler ve "âhiretimizi de tam öğrenelim ki, nefsimiz ve zamanın şeytanları bizi yoldan çıkarıp, daha böyle hapislere girmeyelim" demelerine karşı Üstadımız, gayet mufassal olarak Risale-i Nur'dan derin hakikatları hülâsa ederek, Altıncı Meselede "Hâlıkımızı arzdan ve semâvâttan sorduk. Onlar, fenlerin delilleriyle Hâlıkımızı güneş gibi tanıttırdılar. Aynen şimdi de âhiretimizi, başta o bildiğimiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden (a.s.m.),

arzı herc ü merc eden ve İslâm mukadderâtıyla alâkadar olan harb-i umumîden, aylar seneler geçtiği halde, senin merak edip alâkadar olmadığının sebebi nedir? Üstadımız onlara gayet parlak deliller ve misâllerle izah etmiş ve demiş: "Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dâiresinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev'i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî bir vazifenin olduğunu, en büyük dairede ise en küçük bir vazifenin muvakkat ve ara sıra bulunabildiğini bu kıyas ile küçüklük ve büyüklük mâkûsen mütenasip vazifeler bulunabildiğini o talebelere daha birçok misâllerle izah ederek merak edilecek şeyin yalnız âhirete ve imana ve Allah'a hizmet yolu olduğunu bildirmiştir. Daha fazla merak edenler Dördüncü Meseleye mürâcaat edebilirler. Beşinci mesele:.... 271 Gençlik Rehberi'nde izah edilmiştir. Gençlik, hiç şüphe yok ki, gidecek. Yaz güze ve kışa, gündüz akşama ve geceye dönmesi gibi, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişeceğini ve o fani ve geçici gençliğini iffetle istikamet dâiresinde hayrata sarfetse onunla ebedî ve bâkî bir gençliği kazanacağını bütün semâvi fermanların müjde verdiklerini, aksi takdirde sefahet ve dalâlette giden gençlik, âhiret mesuliyetini ve kabir azabını ve o gençliğin zevalinden gelen teessüfleri ve günahları ve dünyevî mücâzatları çektireceğini; ve ayn-ı lezzet içinde ziyade elemler ve belâlar bulunduğunu aklı başında her gence tasdik ettirecek derecede ayne'l-yakîn gösterip, tasdik ettirir. Altıncı mesele:.... 272 Risale-i Nur'un her trafında kat'î ve hadsiz hüccetleri bulunan imân-ı billâh rüknünü, lise talebelerinden bir kısmı, Üstadımızın yanına gelerek soruyorlar: "Bize Hâlıkımızı tanıttır" diyorlar. Üstadımız da o gençlere; "Sizin okuduğunuz her fen, kendi lisan-ı mahsusiyle mütemadiyen Allah'tan bahsediyor, size Hâlık'ı tanıttırıyor. Siz muallimleri değil, onları dinleyiniz" diyerek, aklî ve kat'î bir çok misâl ve delilleri ele alarak gayet hârika bir şekilde o mektep talebelerine izah etmiştir ki, herkesin bu bahsi mutlaka iştiyakla okumaları lâzım ve zarurîdir. Yedinci mesele:.... 277 Kastamonu'da lise talebelerinin "Hâlıkımızı bize tanıttır" diye suallerine karşı Üstadımız, sâbık Altıncı Meselede mekteb-i fünûnun delilleriyle verdiği dersi Denizli hapsindeki mahpuslar okumalarıyla o hapisler tam bir kanaat-ı imaniye aldıklarını Üstadımıza bildirmişler ve "âhiretimizi de tam öğrenelim ki, nefsimiz ve zamanın şeytanları bizi yoldan çıkarıp, daha böyle hapislere girmeyelim" demelerine karşı Üstadımız, gayet mufassal olarak Risale-i Nur'dan derin hakikatları hülâsa ederek, Altıncı Meselede "Hâlıkımızı arzdan ve semâvâttan sorduk. Onlar, fenlerin delilleriyle Hâlıkımızı güneş gibi tanıttırdılar. Aynen şimdi de âhiretimizi, başta o bildiğimiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden (a.s.m.),