Şualar

Şualar, Fihrist, 928. sayfadasınız.

dan ve Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyanın tesbih ve tahmid ve senâ ve duâya münhasır 700 adet âyetten me'hûz nazîrsiz şu Münâcât'ın menba-i mânevîsi;
Evvelâ: Başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adideden ve âyet-i celileden...
Saniyen: Cevşenü'l-Kebir'in binbir esmâsından hilkat-i mevcudat ile münasebettar birkaç ukdelerinden...
Salisen: "İlim şehrinin kapısı" ta'bir-i senâiyye-i Nebeviyye'sine bihakkın mazhar İmam-ı Ali'nin Kerremallahü Vechehu (r.a.) ecram-ı semâviye ve mevcudat-ı arzıye ile Vücub-u Vücud, Vâhid-i Ehadi ispat ettiği muhteşem bir hitabeyi muktedâ-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta'mîk ve tevsî eder ki, bu hakaika ait takdirat ancak müellifinin lisan ve kalemine menût ve mütevakkıf olup, yalnız mükerreren sâdır olan emre mutâvaat niyet ve kasdıyla şurû edilen şu Fihriste'de deriz:
Birinci Fıkra'da; semâvâttaki devran ve bu kesret içindeki acîp sükûnetle kemâl-i fâaliyet, Mâbud-u Bi'l-Hak olan Vâcibü'l-Vücud Vâhid-i Ehad'e delâlet ettiğini...
İkinci Fıkra'da; fezanın, bulut, şimşek, yıldırım, rüzgâr, yağmurlarla fâaliyet ve icraât-ı hayret-efzâsı, yine mezkûr-u biküll-i lisân olan Vâcibü'l-Vücud Vâhid-i Ehad'e dâl bulunduğunu...
Üçüncü Fıkra'da; unsurlar, sâir müştemilatiyle ve küre-i arz umum mahlûkatıyla ve teferruâtıyla...
Dördüncü Fıkra'da; edille-i sâbıka gibi denizler, nehirler, pınarlar mâruf-u bikülli ihsan olan Vâcibü'l-Vücud Vahid-i Ehad'e delâlet ettiğini...
Beşinci Fıkra'da; geçen şehâdet gibi dağlar, zelzele tesirâtından zeminin muhafaza ve sükunetine ve içindeki inkılâbât fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilâsından halâsına; hem havanın muzır gazlarından tasaffisine ve suların iddiharına ve zîhayatlara lâzım maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcibü'l-Vücud'un vücuduna ve vahdetine şehadet ettiğini...
Altıncı Fıkra'da; geçen deliller gibi zemindeki ağaçların ve nebatâtın, yapraklar, çiçekler ve meyvelerin cezbedarâne hareket-i zikriyeleri ve kemâl-i sühûletle giydirilen cihazât ve zînetleri, bil-bedâhe Vücub-u Vücud ve Vahdet-i Bâri'ye delâlet ettiğini...
Yedinci Fıkra'da; kezâ zîruhun ve hususan nev-i beşerin cisimlerinde mevcud ve muntazam saatler ve makineler gibi işleyen ve işlettirilen dahilî ve haricî âzâ ve cevarih ve bilhassa havass-ı hamse-i zahire gibi kemâl-i fâaliyetle iş gören duygularıyla vahdaniyeti ispat ettiğini...
Sekizinci Fıkra'da; kâinatın hülasası olan insan ve insanın zübdesi olan enbiya ve evliya ve asfiyânın hülasaları olan kalblerinin ve akıllarının müşâhedât ve keşfiyât ve ilhamât ve istihracâtıyla yüzler icmâ ve tevatür kuvvetinde ve kat'iyetinde Vücub-ü Vücud ve Vahdet-i İlâhiyeye şehadet ettiklerini kemâl-i vuzuh ile beyan ve tehaccür etmiş kalbleri ıslâh, hem Cenâb-ı Kibriyâ'ya münacât olan şu yektâ ravza-i hakikat hatime-i tazarru' ve niyazını şöyle bağlar ki:

dan ve Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyanın tesbih ve tahmid ve senâ ve duâya münhasır 700 adet âyetten me'hûz nazîrsiz şu Münâcât'ın menba-i mânevîsi; Evvelâ: Başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adideden ve âyet-i celileden... Saniyen: Cevşenü'l-Kebir'in binbir esmâsından hilkat-i mevcudat ile münasebettar birkaç ukdelerinden... Salisen: "İlim şehrinin kapısı" ta'bir-i senâiyye-i Nebeviyye'sine bihakkın mazhar İmam-ı Ali'nin Kerremallahü Vechehu (r.a.) ecram-ı semâviye ve mevcudat-ı arzıye ile Vücub-u Vücud, Vâhid-i Ehadi ispat ettiği muhteşem bir hitabeyi muktedâ-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta'mîk ve tevsî eder ki, bu hakaika ait takdirat ancak müellifinin lisan ve kalemine menût ve mütevakkıf olup, yalnız mükerreren sâdır olan emre mutâvaat niyet ve kasdıyla şurû edilen şu Fihriste'de deriz: Birinci Fıkra'da; semâvâttaki devran ve bu kesret içindeki acîp sükûnetle kemâl-i fâaliyet, Mâbud-u Bi'l-Hak olan Vâcibü'l-Vücud Vâhid-i Ehad'e delâlet ettiğini... İkinci Fıkra'da; fezanın, bulut, şimşek, yıldırım, rüzgâr, yağmurlarla fâaliyet ve icraât-ı hayret-efzâsı, yine mezkûr-u biküll-i lisân olan Vâcibü'l-Vücud Vâhid-i Ehad'e dâl bulunduğunu... Üçüncü Fıkra'da; unsurlar, sâir müştemilatiyle ve küre-i arz umum mahlûkatıyla ve teferruâtıyla... Dördüncü Fıkra'da; edille-i sâbıka gibi denizler, nehirler, pınarlar mâruf-u bikülli ihsan olan Vâcibü'l-Vücud Vahid-i Ehad'e delâlet ettiğini... Beşinci Fıkra'da; geçen şehâdet gibi dağlar, zelzele tesirâtından zeminin muhafaza ve sükunetine ve içindeki inkılâbât fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilâsından halâsına; hem havanın muzır gazlarından tasaffisine ve suların iddiharına ve zîhayatlara lâzım maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcibü'l-Vücud'un vücuduna ve vahdetine şehadet ettiğini... Altıncı Fıkra'da; geçen deliller gibi zemindeki ağaçların ve nebatâtın, yapraklar, çiçekler ve meyvelerin cezbedarâne hareket-i zikriyeleri ve kemâl-i sühûletle giydirilen cihazât ve zînetleri, bil-bedâhe Vücub-u Vücud ve Vahdet-i Bâri'ye delâlet ettiğini... Yedinci Fıkra'da; kezâ zîruhun ve hususan nev-i beşerin cisimlerinde mevcud ve muntazam saatler ve makineler gibi işleyen ve işlettirilen dahilî ve haricî âzâ ve cevarih ve bilhassa havass-ı hamse-i zahire gibi kemâl-i fâaliyetle iş gören duygularıyla vahdaniyeti ispat ettiğini... Sekizinci Fıkra'da; kâinatın hülasası olan insan ve insanın zübdesi olan enbiya ve evliya ve asfiyânın hülasaları olan kalblerinin ve akıllarının müşâhedât ve keşfiyât ve ilhamât ve istihracâtıyla yüzler icmâ ve tevatür kuvvetinde ve kat'iyetinde Vücub-ü Vücud ve Vahdet-i İlâhiyeye şehadet ettiklerini kemâl-i vuzuh ile beyan ve tehaccür etmiş kalbleri ıslâh, hem Cenâb-ı Kibriyâ'ya münacât olan şu yektâ ravza-i hakikat hatime-i tazarru' ve niyazını şöyle bağlar ki: