Şualar

Şualar, Fihrist, 929. sayfadasınız.

Yâ Rab! Ve Yâ Rabbe's-Semâvati ve'l-Aradîn! Yâ Hâlıkî ve Yâ Hâlık-ı Küll-i Şey! Gökleri yıldızlarla, zemini müştemilâtıyla, umum mahlûkatı bütün keyfiyâtıyla halk ve inşâ ve ibdâ ve teshir eden kudretinin, iradetinin, hikmetinin, hâkimiyetinin, rahmetinin hakkı için nefsimi bana teshir eyle, âmin. Matlûbumu musahhar kıl, âmin. Kur'ân'a, imana hizmet için insanların kalblerini Risale-i Nur'a musahhar kıl, âmin. Hem bana, hem ihvanıma iman-ı kâmil ver, âmin. Ve hüsn-ü hâtime nasip et, âmin. Ve Hazret-i Musâ'ya (a.s.) denizi, ve Hazret-i İbrahim'e (a.s.) ateşi ve Hazret-i Dâvud'a (a.s.) dağ ve demiri ve Hazret-i Süleyman'a (a.s.) cin ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur'a âlem-i İslâmdaki kalbleri ve akılları müsahhar kıl, âmin. Beni ve Risale-i Nur talebelerini nefs ve şeytan şerlerinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle, âmin. Ve Cennetü'l-Firdevs'te mes'ud kıl, âmin" kelimât-ı niyâziyeleriyle ihtitâm eden şu Münâcât, ehl-i imanın lâzıme-i gayr-ı mufarıkı olmaya çok lâyık olduğu âşikâr olmasından, ziyade izaha lüzum görülmedi.
M. Sabri
(Rahmetullâhi Aleyh)
DÖRDÜNCÜ ŞUÂ:.... 94
Dördüncü Şuâ olan âyet-i nûriye-i hasbiyenin başının hulâsasıdır. Diyor ki:
Bir zaman ehl-i dünya beni her şeyden tecrid ettiklerinden beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Sıkıntıdan gelen bir gafletle Risale-i Nur'un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak doğrudan doğruya kalbime baktım. Ve ruhumu aradım, gördüm ki: Gayet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedit bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar. Halbuki müthiş bir fenâ o bekayı söndürüyor. O haletimde yanık bir şâirin dediği gibi dedim:
Dil bekası, hak fenası istedi mülk-ü tenim
Bir devasız derde düştüm âh ki, Lokman bî-haber
Me'yusâne başımı eğdim. Birden حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyeti imdadıma geldi, "beni dikkatle oku" dedi. Ben de günde beş yüz defa okudum. Okudukça yalnız ilme'l-yakîn ile değil, ayne'l-yakîn ile çok kıymettâr envârından dokuz mertebe-i hasbiye bana inkişâf etti.
Birinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 95
Bendeki aşk-ı beka bendeki bekaya değil, belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemal-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemalve Zât-ı Zülcemâl'in bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, aynanın bekasına aşık olmuştu.

Yâ Rab! Ve Yâ Rabbe's-Semâvati ve'l-Aradîn! Yâ Hâlıkî ve Yâ Hâlık-ı Küll-i Şey! Gökleri yıldızlarla, zemini müştemilâtıyla, umum mahlûkatı bütün keyfiyâtıyla halk ve inşâ ve ibdâ ve teshir eden kudretinin, iradetinin, hikmetinin, hâkimiyetinin, rahmetinin hakkı için nefsimi bana teshir eyle, âmin. Matlûbumu musahhar kıl, âmin. Kur'ân'a, imana hizmet için insanların kalblerini Risale-i Nur'a musahhar kıl, âmin. Hem bana, hem ihvanıma iman-ı kâmil ver, âmin. Ve hüsn-ü hâtime nasip et, âmin. Ve Hazret-i Musâ'ya (a.s.) denizi, ve Hazret-i İbrahim'e (a.s.) ateşi ve Hazret-i Dâvud'a (a.s.) dağ ve demiri ve Hazret-i Süleyman'a (a.s.) cin ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur'a âlem-i İslâmdaki kalbleri ve akılları müsahhar kıl, âmin. Beni ve Risale-i Nur talebelerini nefs ve şeytan şerlerinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle, âmin. Ve Cennetü'l-Firdevs'te mes'ud kıl, âmin" kelimât-ı niyâziyeleriyle ihtitâm eden şu Münâcât, ehl-i imanın lâzıme-i gayr-ı mufarıkı olmaya çok lâyık olduğu âşikâr olmasından, ziyade izaha lüzum görülmedi. M. Sabri (Rahmetullâhi Aleyh) DÖRDÜNCÜ ŞUÂ:.... 94 Dördüncü Şuâ olan âyet-i nûriye-i hasbiyenin başının hulâsasıdır. Diyor ki: Bir zaman ehl-i dünya beni her şeyden tecrid ettiklerinden beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Sıkıntıdan gelen bir gafletle Risale-i Nur'un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak doğrudan doğruya kalbime baktım. Ve ruhumu aradım, gördüm ki: Gayet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedit bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar. Halbuki müthiş bir fenâ o bekayı söndürüyor. O haletimde yanık bir şâirin dediği gibi dedim: Dil bekası, hak fenası istedi mülk-ü tenim Bir devasız derde düştüm âh ki, Lokman bî-haber Me'yusâne başımı eğdim. Birden حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyeti imdadıma geldi, "beni dikkatle oku" dedi. Ben de günde beş yüz defa okudum. Okudukça yalnız ilme'l-yakîn ile değil, ayne'l-yakîn ile çok kıymettâr envârından dokuz mertebe-i hasbiye bana inkişâf etti. Birinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 95 Bendeki aşk-ı beka bendeki bekaya değil, belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemal-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemalve Zât-ı Zülcemâl'in bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, aynanın bekasına aşık olmuştu.