حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyeti geldi, perdeyi kaldırdı, gördüm ve hissettim ve hakka'l-yakîn zevkettim ki, bekanın lezzet ve saadeti aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâlin bekasına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna tasdik ve imanımda ve iz'ânımda vardır. Bunun edillesi zevi'l-ehassı hayrette bırakacak gayet derin ve dakik on iki hem.. hem..lerle Risale-i Hasbiye'de beyan edilmiştir.
İkinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 99
Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalben dedim: "Elleri bağlı zayıf ve hasta birtek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?" diye, حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine müracaat ettim. Bana bu âyet bildirdi ki; intisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultana intisab edersin ki, zemin yüzünde her baharda dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvânat ordularının bütün cihazatlarını kemal-i intizamla vermekle beraber, başta insan olarak hayvanatın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil medeni insanların son zamanlarda keşfettikleri et ve şeker ve sair taamların hülâsaları gibi, belki o medeni hülâsalardan yüz derece daha mükemmel ve bütün taamların her nev'inden tohum ve çekirdek denilen Rahmânî hülasalara koyup ve o hülasaları dahi onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî tarifeler içinde sarıp muhafaza için küçük sandukçalara koyup tevzî eder. O sandukçaların icadı "Kün" emrinde bulunan kâf, nûn fabrikasında o kadar çabuk ve kolaylıkla ve çoklukla olur ki, Kur'ân der: "Hâlık emreder, meydana gelir."
Madem sen intisab-ı imâni tezkeresiyle böyle bir nokta-i istinad bulduğundan, hadsiz bir kuvvete ve kudrete dayanabilirsin. Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i mâneviyeyi buldum ki, değil şimdiki düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okutturabilir bir iktidar-ı imanî hisettim. Ve bütün ruhumla beraber حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.
Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 101
Ben o gurbetler ve hastalıklar ve mazlûmiyetlerin tazyikıyle dünyadan alâkamı kesilmiş bularak, ebedi bir dünyada ve bâki bir memlekette, dâimi bir saadete namzed olduğumu iman telkin ettiği hengâmda tehassür akıtan "Of! Of"dan vazgeçip beşâşet izhar eden "Oh! Oh!" dedim. Fakat bu gaye-i hayâlin ve hedef-i ruhun ve netice-i fıtratın tahakkuku ancak ve ancak bütün mahlûkatın bütün hareketlerini ve sekenatlarını ve ahvâl ve âmâllerini kavlen ve fiilen bilen ve kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak nev-i insanı kendine dost ve muhatap edip bütün mahlûkat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz inâyet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir diye düşünüp, bu iki noktada yani böyle bir kudretin faaliyetini ve zâhiren bu
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyeti geldi, perdeyi kaldırdı, gördüm ve hissettim ve hakka'l-yakîn zevkettim ki, bekanın lezzet ve saadeti aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâlin bekasına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna tasdik ve imanımda ve iz'ânımda vardır. Bunun edillesi zevi'l-ehassı hayrette bırakacak gayet derin ve dakik on iki hem.. hem..lerle Risale-i Hasbiye'de beyan edilmiştir.
İkinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 99
Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalben dedim: "Elleri bağlı zayıf ve hasta birtek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?" diye, حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyetine müracaat ettim. Bana bu âyet bildirdi ki; intisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultana intisab edersin ki, zemin yüzünde her baharda dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvânat ordularının bütün cihazatlarını kemal-i intizamla vermekle beraber, başta insan olarak hayvanatın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil medeni insanların son zamanlarda keşfettikleri et ve şeker ve sair taamların hülâsaları gibi, belki o medeni hülâsalardan yüz derece daha mükemmel ve bütün taamların her nev'inden tohum ve çekirdek denilen Rahmânî hülasalara koyup ve o hülasaları dahi onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî tarifeler içinde sarıp muhafaza için küçük sandukçalara koyup tevzî eder. O sandukçaların icadı "Kün" emrinde bulunan kâf, nûn fabrikasında o kadar çabuk ve kolaylıkla ve çoklukla olur ki, Kur'ân der: "Hâlık emreder, meydana gelir."
Madem sen intisab-ı imâni tezkeresiyle böyle bir nokta-i istinad bulduğundan, hadsiz bir kuvvete ve kudrete dayanabilirsin. Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i mâneviyeyi buldum ki, değil şimdiki düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okutturabilir bir iktidar-ı imanî hisettim. Ve bütün ruhumla beraber حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.
Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 101
Ben o gurbetler ve hastalıklar ve mazlûmiyetlerin tazyikıyle dünyadan alâkamı kesilmiş bularak, ebedi bir dünyada ve bâki bir memlekette, dâimi bir saadete namzed olduğumu iman telkin ettiği hengâmda tehassür akıtan "Of! Of"dan vazgeçip beşâşet izhar eden "Oh! Oh!" dedim. Fakat bu gaye-i hayâlin ve hedef-i ruhun ve netice-i fıtratın tahakkuku ancak ve ancak bütün mahlûkatın bütün hareketlerini ve sekenatlarını ve ahvâl ve âmâllerini kavlen ve fiilen bilen ve kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak nev-i insanı kendine dost ve muhatap edip bütün mahlûkat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz inâyet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir diye düşünüp, bu iki noktada yani böyle bir kudretin faaliyetini ve zâhiren bu