ehemmiyetsiz insanın hakikatlı ehemmiyeti hakkında, imanın inkişâfını ve kalbin itmi'nanını veren bir izah istedim. Yine bu âyete müracaat ettim; dedi ki:
" حَسْبُنَا 1daki 2 نَا ya dikkat et, bak. Senin ile beraber lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ile حَسْبُنَا 'yı kimler sölüyorlar, dinle!" emretti. Birden baktım ki, hadsiz kuşlar ve kuşcuklar olan sinekler ve hesapsız hayvanlar ve nihayetsiz nebatlar ve gayetsiz ağaçlar dahi benim gibi lisan-ı hâl ile حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 3 'in mânâsını yâdediyorlar ve bütün şerait-i hayatiyelerini tekeffül eden öyle bir vekilleri var ki, birbirine benzeyen ve maddeleri bir olan yumurtalar ve birbirinin misli gibi katrelerden ve birbirinin aynı gibi habbelerden ve birbirine müşâbih çekirdeklerden kuşların yüz bin çeşitlerini ve hayvanların yüz bin tarzlarını, nebatatın yüz bin nev'ini, ağaçların yüz bin sınıfını yanlışsız, noksansız, iltibassız, süslü ve mizanlı ve intizamlı, birbirinden ayrı, fârikalı bir surette gözümüz önünde, hususan her baharda gayet çabuk, gayet kolay, gayet geniş bir dairede gayet çoklukla halk eder, yapar; bir kudretin azamet ve haşmeti içinde beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmaları, vahdetini ve ehadiyetini bize gösterir. Ve böyle hadsiz mu'cizatı ibraz eden bir fiil-i rubûbiyete ve bir tasarruf-u hallâkıyete müdâhale ve iştirâk mümkün olmadığını bildirir diye anladım.
Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 105
Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlubiyet gibi vücudumu sarsan ârızalar bir gaflet zamanıma rastgelip şiddetli alâkadar ve meftun olduğum vücudum, belki mahlûkatın vücutları ademe gidiyor diye düşünmesi bana elîm bir endişe verirken yine Âyet-i Hasbiyeye müracaat ettim. Dedi: "Mânâma dikkat et ve iman dürbünüyle bak!" Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki, bu zerrecik vücudum her mü'minin vücudu gibi hadsiz bir vücudun aynası ve nihayetsiz bir inbisat ile hadsiz vücutları kazanmaya bir vesile ve kendinden daha kıymettar bâki, müteaddit vücutları meyve veren bir kelime-i hikmet bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması ebedî bir vücud kadar kıymettar olduğunu ilmelyakîn ile bildim. Çünkü, şuur-u iman ile bu vücudum Vâcibü'l-Vücudun eseri ve san'atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşi evhamın hadsiz karanlıklarından ve hadsiz müfârakat ve firakların elemlerinden kurtulup mevcudata, hususan zihayatlara taalluk eden ef'âl ve esma-i İlâhiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peyda ettiğim bütün sevdiğim mevcudata muvakkat bir firak içinde dâimi bir visâl var olduğunu bildim.
İşte iman ile ve imandaki intisab ile, her mü'min gibi bu vücudum dahi hadsiz vücutların firaksız envarını kazanır. Kendisi gitse de, onlar arkada kaldığından, kendisi kalmış gibi memnun olur.
ehemmiyetsiz insanın hakikatlı ehemmiyeti hakkında, imanın inkişâfını ve kalbin itmi'nanını veren bir izah istedim. Yine bu âyete müracaat ettim; dedi ki:
" حَسْبُنَا 1daki 2 نَا ya dikkat et, bak. Senin ile beraber lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ile حَسْبُنَا 'yı kimler sölüyorlar, dinle!" emretti. Birden baktım ki, hadsiz kuşlar ve kuşcuklar olan sinekler ve hesapsız hayvanlar ve nihayetsiz nebatlar ve gayetsiz ağaçlar dahi benim gibi lisan-ı hâl ile حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 3 'in mânâsını yâdediyorlar ve bütün şerait-i hayatiyelerini tekeffül eden öyle bir vekilleri var ki, birbirine benzeyen ve maddeleri bir olan yumurtalar ve birbirinin misli gibi katrelerden ve birbirinin aynı gibi habbelerden ve birbirine müşâbih çekirdeklerden kuşların yüz bin çeşitlerini ve hayvanların yüz bin tarzlarını, nebatatın yüz bin nev'ini, ağaçların yüz bin sınıfını yanlışsız, noksansız, iltibassız, süslü ve mizanlı ve intizamlı, birbirinden ayrı, fârikalı bir surette gözümüz önünde, hususan her baharda gayet çabuk, gayet kolay, gayet geniş bir dairede gayet çoklukla halk eder, yapar; bir kudretin azamet ve haşmeti içinde beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmaları, vahdetini ve ehadiyetini bize gösterir. Ve böyle hadsiz mu'cizatı ibraz eden bir fiil-i rubûbiyete ve bir tasarruf-u hallâkıyete müdâhale ve iştirâk mümkün olmadığını bildirir diye anladım.
Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:.... 105
Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlubiyet gibi vücudumu sarsan ârızalar bir gaflet zamanıma rastgelip şiddetli alâkadar ve meftun olduğum vücudum, belki mahlûkatın vücutları ademe gidiyor diye düşünmesi bana elîm bir endişe verirken yine Âyet-i Hasbiyeye müracaat ettim. Dedi: "Mânâma dikkat et ve iman dürbünüyle bak!" Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki, bu zerrecik vücudum her mü'minin vücudu gibi hadsiz bir vücudun aynası ve nihayetsiz bir inbisat ile hadsiz vücutları kazanmaya bir vesile ve kendinden daha kıymettar bâki, müteaddit vücutları meyve veren bir kelime-i hikmet bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması ebedî bir vücud kadar kıymettar olduğunu ilmelyakîn ile bildim. Çünkü, şuur-u iman ile bu vücudum Vâcibü'l-Vücudun eseri ve san'atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşi evhamın hadsiz karanlıklarından ve hadsiz müfârakat ve firakların elemlerinden kurtulup mevcudata, hususan zihayatlara taalluk eden ef'âl ve esma-i İlâhiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peyda ettiğim bütün sevdiğim mevcudata muvakkat bir firak içinde dâimi bir visâl var olduğunu bildim.
İşte iman ile ve imandaki intisab ile, her mü'min gibi bu vücudum dahi hadsiz vücutların firaksız envarını kazanır. Kendisi gitse de, onlar arkada kaldığından, kendisi kalmış gibi memnun olur.