defa olsun اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِىُّ 1 demelerine âmirâne iş'âr olduğunu ve Resul-i Ekrem (a.s.m.) o selâma karşı اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ 2 demesi, muazzam ümmetinin selâm-i İlâhiyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve mü'minler ortasında اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ - وَعَلَيْكَ السَّلاَمُ 3 demelerini râciyâne, dâiyâne Cenâb-ı Haktan istediğini ifade ve ihtar olduğunu ve o sohbette Cibril-i Emin tarafından şehadet getirildiğinden bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini mübeşşirâne işaret edip, müjde verir.
İkinci sual: Teşehhüd âhirinde
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى اِبْرَاهِيمَ * 4
deki teşbih, teşbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünkü Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, İbrahim Aleyhisselâmdan daha ziyade rahmete mazhardır. "Bunun sırrı nedir? Hem bu salâvatın teşehhüde tahsisinin hikmeti nedir? Hem aynı duâyı eski zamandan beri bütün ümmet her namazda tekrar etmelerinin sırr-ı hikmeti nedir?" suallerine karşı üç cihetle gayet mühim ve nurânî bir cevap verir.
Birinci cihet: Gerçi Hazret-i İbrahim (a.s.) Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) yetişmiyorsa da, fakat Onun âli enbiyâ olduğunu ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âli ise evliyâ olduğunu, evliyâ ise enbiyâya yetişmediğini ve âl hakkında bu duanın parlak bir surette kabul olduğunu ve Âl-i Muhammed'den (a.s.m.) yalnız iki zâtın, yani Hasan ve Hüseyin'in (r.a.) nesillerinden gelen ve عُلَمَۤاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَۤاءِ بَنِى اِسْرَۤائِيلَ 5 hadisine mazhar olan ve ekser tarîklerin reisleri bulunan büyük zâtlar hakkındaki bu dâimî duânın makbul olduğunu gösterir.
İkinci cihet: Bu tarzdaki salavâtın vech-i tahsisi ve hikmeti ise, insanın en mükemmeli ve en nurânisi olan enbiya ve evliyâ kâfile-i kübrâsının açtıkları yolda ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemaat-ı azimeye o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat ettiğini tahattur etmekle şübehât-ı şeytâniyeden kurtulacağını ve bu kafilenin, bu kâinat sahibinin en mükemmel masnûu ve makbul dostları olduklarına şâhid, dâima mu'cizeler ile onlara muâvenet-i gaybiye gelmesi ve muârızlarına her vakit musibet-i semâviye inmesi olduğunu ve Fatiha'da
defa olsun اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِىُّ 1 demelerine âmirâne iş'âr olduğunu ve Resul-i Ekrem (a.s.m.) o selâma karşı اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ 2 demesi, muazzam ümmetinin selâm-i İlâhiyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve mü'minler ortasında اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ - وَعَلَيْكَ السَّلاَمُ 3 demelerini râciyâne, dâiyâne Cenâb-ı Haktan istediğini ifade ve ihtar olduğunu ve o sohbette Cibril-i Emin tarafından şehadet getirildiğinden bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini mübeşşirâne işaret edip, müjde verir.
İkinci sual: Teşehhüd âhirinde
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى اِبْرَاهِيمَ * 4
deki teşbih, teşbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünkü Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, İbrahim Aleyhisselâmdan daha ziyade rahmete mazhardır. "Bunun sırrı nedir? Hem bu salâvatın teşehhüde tahsisinin hikmeti nedir? Hem aynı duâyı eski zamandan beri bütün ümmet her namazda tekrar etmelerinin sırr-ı hikmeti nedir?" suallerine karşı üç cihetle gayet mühim ve nurânî bir cevap verir.
Birinci cihet: Gerçi Hazret-i İbrahim (a.s.) Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) yetişmiyorsa da, fakat Onun âli enbiyâ olduğunu ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âli ise evliyâ olduğunu, evliyâ ise enbiyâya yetişmediğini ve âl hakkında bu duanın parlak bir surette kabul olduğunu ve Âl-i Muhammed'den (a.s.m.) yalnız iki zâtın, yani Hasan ve Hüseyin'in (r.a.) nesillerinden gelen ve عُلَمَۤاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَۤاءِ بَنِى اِسْرَۤائِيلَ 5 hadisine mazhar olan ve ekser tarîklerin reisleri bulunan büyük zâtlar hakkındaki bu dâimî duânın makbul olduğunu gösterir.
İkinci cihet: Bu tarzdaki salavâtın vech-i tahsisi ve hikmeti ise, insanın en mükemmeli ve en nurânisi olan enbiya ve evliyâ kâfile-i kübrâsının açtıkları yolda ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemaat-ı azimeye o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat ettiğini tahattur etmekle şübehât-ı şeytâniyeden kurtulacağını ve bu kafilenin, bu kâinat sahibinin en mükemmel masnûu ve makbul dostları olduklarına şâhid, dâima mu'cizeler ile onlara muâvenet-i gaybiye gelmesi ve muârızlarına her vakit musibet-i semâviye inmesi olduğunu ve Fatiha'da