seleler, sırr-ı teklif bozulmamak; hem bir seviyede olmayan Ebu Bekir'lerle Ebu Cehil'ler birbirinden ayrılmak için elbette bedihî olamaz.
İkinci Nokta: Peygamber Aleyhissalatü Vesselâma bildirilen umûr-u gaybiyenin bir kısmı tafsîl iledir. Peygamber-i Zişan Aleyhissalâtü Vesselâm onlara karışamaz, Kur'ân ve hadis-i kudsîler gibi aynen tebliğ eder. Diğer kısmı icmâl iledir. Tafsilât ve tasviratı Peygamber-i Zişana (a.s.m.) aittir. Hem hakaik-i imaniyeye girmeyen cüz'i hâdisât-ı istikbaliye nazar-ı Nübüvvette ehemmiyetli değildir.
Üçüncü Nokta: İki nüktedir:
Birincisi: Avam nazarında hakikat telâkki edilen ve vâkıaya mutabık zuhur etmeyen ve teşbihler ve temsiller suretinde vürûd eden hamele-i arş ve hamele-i arz gibi hadislere dâirdir.
İkincisi: Bir cihette hususi bulunduğu halde küllî ve âmm telakki edilen (meselâ; "Bir zaman gelecek, 'Allah, Allah' diyen kalmayacak" diye varid olan) hadisler hakkındadır.
Dördüncü Nokta: Çok hikmetler ve maslahatlar için Rahmânürrahîmin gizlediği mevt ve ecel muayyen olsa idi, yarı ömr-ü beşer gaflet-i mutlaka içinde ve daha sonraki ömrü dehşet-i mutlaka içinde geçecek idi. Hem başa gelen musibetlerin vakitleri muayyen olsa idi daha o musibetler gelmeden, gelip geçinceye kadar elem ve ızdıraplarını çektirecekti. Hem muayyen olmayan dünyanın eceli ve bilcümle mahlukatın mevtleri muayyen olsa idi, kurûn-u ulâ ve vustâ büsbütün gaflet içinde, kurûn-u uhrâ mezbahaya gider gibi, pek dehşetli bir endişe ve pek müthiş bir elem içinde kalacaktı.
İşte zîşuur ve zevi'l-idrakin bu dehşetlerden kurtulması, hem dünya ve ukbâyı imar etmeleri, hem havf ve recâ ortasında hayatlarını idame etmeleri gibi daha bir çok hikmetler ve maslahatlar için rahmet-i İlâhiye mevt ve eceli ve musibetlerin vakitlerini gizli bırakmıştır.
Hem izn-i Rabbânî ile gaipten haber veren bir kısım ehl-i keşf لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ إِلاَّ اللهُ 1 yasağına karşı hürmetsizlik etmemek için, keşfen müşâhede ettikleri hadisât-ı istikbâliyeyi perdeli ve bir derece müphem olarak işaretlerle ihbar etmişler, hattâ kütüb-ü semâviye Peygamberimizden (a.s.m.) bahsettiği halde, bir derece perdeli olduğu için bir kısım ehl-i kitap te'vil edip, iman etmemişler.
Fakat itikadât-ı imaniye böyle değildir. İtikadât-ı imaniyeye giren mesâil-i imaniyeyi tasrih ile tekrar ile ihbar etmek, hikmet-i teklifin muktezasından bulunduğu içindir ki, Kur'ân ve Tercüman-ı Zîşanı (a.s.m.) umur-u uhreviyeyi vâzıhan ve tekrar ile bildirmişlerdir.
Beşinci Nokta: Deccal asırlarına ait harikalardır. Peygamber-i Zîşan (a.s.m.) Efendimiz ferman etmişler ki: "Deccal kırk günde dünyayı gezecek." Bu haber ile, deccal asrında tayyare ve şimendifer gibi sür'atli nakil vasıtalarının çıkacağını ve yine ferman etmişler ki: "Deccal öldüğü zaman şeytan İstanbul'da Dikilitaş'ta
seleler, sırr-ı teklif bozulmamak; hem bir seviyede olmayan Ebu Bekir'lerle Ebu Cehil'ler birbirinden ayrılmak için elbette bedihî olamaz.
İkinci Nokta: Peygamber Aleyhissalatü Vesselâma bildirilen umûr-u gaybiyenin bir kısmı tafsîl iledir. Peygamber-i Zişan Aleyhissalâtü Vesselâm onlara karışamaz, Kur'ân ve hadis-i kudsîler gibi aynen tebliğ eder. Diğer kısmı icmâl iledir. Tafsilât ve tasviratı Peygamber-i Zişana (a.s.m.) aittir. Hem hakaik-i imaniyeye girmeyen cüz'i hâdisât-ı istikbaliye nazar-ı Nübüvvette ehemmiyetli değildir.
Üçüncü Nokta: İki nüktedir:
Birincisi: Avam nazarında hakikat telâkki edilen ve vâkıaya mutabık zuhur etmeyen ve teşbihler ve temsiller suretinde vürûd eden hamele-i arş ve hamele-i arz gibi hadislere dâirdir.
İkincisi: Bir cihette hususi bulunduğu halde küllî ve âmm telakki edilen (meselâ; "Bir zaman gelecek, 'Allah, Allah' diyen kalmayacak" diye varid olan) hadisler hakkındadır.
Dördüncü Nokta: Çok hikmetler ve maslahatlar için Rahmânürrahîmin gizlediği mevt ve ecel muayyen olsa idi, yarı ömr-ü beşer gaflet-i mutlaka içinde ve daha sonraki ömrü dehşet-i mutlaka içinde geçecek idi. Hem başa gelen musibetlerin vakitleri muayyen olsa idi daha o musibetler gelmeden, gelip geçinceye kadar elem ve ızdıraplarını çektirecekti. Hem muayyen olmayan dünyanın eceli ve bilcümle mahlukatın mevtleri muayyen olsa idi, kurûn-u ulâ ve vustâ büsbütün gaflet içinde, kurûn-u uhrâ mezbahaya gider gibi, pek dehşetli bir endişe ve pek müthiş bir elem içinde kalacaktı.
İşte zîşuur ve zevi'l-idrakin bu dehşetlerden kurtulması, hem dünya ve ukbâyı imar etmeleri, hem havf ve recâ ortasında hayatlarını idame etmeleri gibi daha bir çok hikmetler ve maslahatlar için rahmet-i İlâhiye mevt ve eceli ve musibetlerin vakitlerini gizli bırakmıştır.
Hem izn-i Rabbânî ile gaipten haber veren bir kısım ehl-i keşf لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ إِلاَّ اللهُ 1 yasağına karşı hürmetsizlik etmemek için, keşfen müşâhede ettikleri hadisât-ı istikbâliyeyi perdeli ve bir derece müphem olarak işaretlerle ihbar etmişler, hattâ kütüb-ü semâviye Peygamberimizden (a.s.m.) bahsettiği halde, bir derece perdeli olduğu için bir kısım ehl-i kitap te'vil edip, iman etmemişler.
Fakat itikadât-ı imaniye böyle değildir. İtikadât-ı imaniyeye giren mesâil-i imaniyeyi tasrih ile tekrar ile ihbar etmek, hikmet-i teklifin muktezasından bulunduğu içindir ki, Kur'ân ve Tercüman-ı Zîşanı (a.s.m.) umur-u uhreviyeyi vâzıhan ve tekrar ile bildirmişlerdir.
Beşinci Nokta: Deccal asırlarına ait harikalardır. Peygamber-i Zîşan (a.s.m.) Efendimiz ferman etmişler ki: "Deccal kırk günde dünyayı gezecek." Bu haber ile, deccal asrında tayyare ve şimendifer gibi sür'atli nakil vasıtalarının çıkacağını ve yine ferman etmişler ki: "Deccal öldüğü zaman şeytan İstanbul'da Dikilitaş'ta