ve "Risale-i Nur" ismiyle müsemma kılınan Külliyat-ı Nuriye'ye mânen ve makamen ve cifren bakan ve böyle müşevveş bir zamanda o Nurun intişarını ve kıymetini sarahat derecesinde haber veren 33 âyât-ı Kur'âniye bu risalede münderiçtir. Yalnız beş âyet nümune olarak bu fihristede dercedildi.
Birincisi: .... 839
وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُۤ إِلاَّ اللهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ 1 ilâ âhir âyeti olup, mânen Risale-i Nur'u gösterdiği gibi, makam-ı cifrisi dahi 1344 olmakla bu tarihte Risale-i Nur'dan daha ziyade bu vazife-i kudsiyeyi müşkil şerait içinde ve ağır tazyikat altında sebatkarâne ifâ eden başkası görülmediğinden; ve Kur'ân'ın müteşâbihlerini ehl-i ilhad hilaf-ı hakikat te'vilât ile tahrife başladığı hengâmda, hakiki bir taife Kur'ân'ın müteşabihatını vaktinde ve yerinde tefsir ve tabir ettiklerinden Kur'ân onlara birkaç cihetlerden hasr-ı nazar eder.
İkincisi:.... 845
اِنَّ حِزْبَ اللهِ هُمُ الْغَالِبُونَ 2 şu âyet 1350 olan makam-ı cifrisiyle ve gayet mu'ciz ve mûciz olan mânâsıyla o tarihleri muteâkip ehl-i ilhad ve dalâletin tecavüzatlarından ârız olacak yılgınlığı ref' ve izale ve Risale-i Nur nâşirinin galibiyetiyle neticeleneceğini, çok hakikatdârâne, hoş bir eda ile nazargâh-ı âmmeye vaz' eder.
Üçüncü âyet:.... 846
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰۤى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ 3 ilâ âhir... Şu âyet ahkâm-ı zahiresiyle Şeriat-ı Garrâ-i Ahmediyenin (a.s.m.) taharete müteallik bir meselesini beyan etmekte olup, makam-ı cifrisi de bid'at ve dalâletin hemen tekemmül etmekte olduğu 1357 tarihine tevafuk ile, kemâlin zevali sırrına, mazhariyetle beraber, şimdiye kadar ne görülmüş, ne işitilmiş, ne bilinmiş-tabir hata değilse-bâkir bir mânâsını yâr ve ağyârın bilâ-itiraz şu zamanda itiraf edecekleri ve kat'iyen inkâra mahal bulamayacakları gayet hikmettâr ve kıymettâr bir mahz-ı hakikat olarak çok ehemmiyetli, şu asrın bir vechini açar. Ve gayet merakâver olmakla mütâlaâya lâyık ve sezâdır. Hem şu devirde bir cihette mânâ-yı işâriyle nazar-ı Kur'ân Risale-i Nur'a tam bakar gibidir" demek, mübâlağa değildir. Belki hak ve ayn-ı hakikattır.
Dördüncüsü:.... 847
Beşinci mertebedeki
ve "Risale-i Nur" ismiyle müsemma kılınan Külliyat-ı Nuriye'ye mânen ve makamen ve cifren bakan ve böyle müşevveş bir zamanda o Nurun intişarını ve kıymetini sarahat derecesinde haber veren 33 âyât-ı Kur'âniye bu risalede münderiçtir. Yalnız beş âyet nümune olarak bu fihristede dercedildi.
Birincisi: .... 839
وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُۤ إِلاَّ اللهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ 1 ilâ âhir âyeti olup, mânen Risale-i Nur'u gösterdiği gibi, makam-ı cifrisi dahi 1344 olmakla bu tarihte Risale-i Nur'dan daha ziyade bu vazife-i kudsiyeyi müşkil şerait içinde ve ağır tazyikat altında sebatkarâne ifâ eden başkası görülmediğinden; ve Kur'ân'ın müteşâbihlerini ehl-i ilhad hilaf-ı hakikat te'vilât ile tahrife başladığı hengâmda, hakiki bir taife Kur'ân'ın müteşabihatını vaktinde ve yerinde tefsir ve tabir ettiklerinden Kur'ân onlara birkaç cihetlerden hasr-ı nazar eder.
İkincisi:.... 845
اِنَّ حِزْبَ اللهِ هُمُ الْغَالِبُونَ 2 şu âyet 1350 olan makam-ı cifrisiyle ve gayet mu'ciz ve mûciz olan mânâsıyla o tarihleri muteâkip ehl-i ilhad ve dalâletin tecavüzatlarından ârız olacak yılgınlığı ref' ve izale ve Risale-i Nur nâşirinin galibiyetiyle neticeleneceğini, çok hakikatdârâne, hoş bir eda ile nazargâh-ı âmmeye vaz' eder.
Üçüncü âyet:.... 846
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰۤى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ 3 ilâ âhir... Şu âyet ahkâm-ı zahiresiyle Şeriat-ı Garrâ-i Ahmediyenin (a.s.m.) taharete müteallik bir meselesini beyan etmekte olup, makam-ı cifrisi de bid'at ve dalâletin hemen tekemmül etmekte olduğu 1357 tarihine tevafuk ile, kemâlin zevali sırrına, mazhariyetle beraber, şimdiye kadar ne görülmüş, ne işitilmiş, ne bilinmiş-tabir hata değilse-bâkir bir mânâsını yâr ve ağyârın bilâ-itiraz şu zamanda itiraf edecekleri ve kat'iyen inkâra mahal bulamayacakları gayet hikmettâr ve kıymettâr bir mahz-ı hakikat olarak çok ehemmiyetli, şu asrın bir vechini açar. Ve gayet merakâver olmakla mütâlaâya lâyık ve sezâdır. Hem şu devirde bir cihette mânâ-yı işâriyle nazar-ı Kur'ân Risale-i Nur'a tam bakar gibidir" demek, mübâlağa değildir. Belki hak ve ayn-ı hakikattır.
Dördüncüsü:.... 847
Beşinci mertebedeki